5 Nisan “Avukatlar Günü” kutlandı. Gün nedeniyle Adliye önünde bir açıklama yapan Baro Başkanı Mustafa Elagöz yargı sistemindeki sıkıntıları dile getirdi. Açıklamasında “günün coşkuyla kutlanamadığını” belirten Mustafa Elagöz şunları söyledi “ Geçmiş yıllarda coşkuyla kutladığımız Avukatlar gününü, artık bir coşkuyla kutlayamıyoruz. Çünkü her geçen gün tüketiliyoruz.

İstanbul Barosuna kayıtlı meslektaşımız Av. Ersin Arslan görevi başında katledildi. Birkaç gün önce Manisa Barosuna kayıtlı meslektaşımız Av. Muhammed Halil Yavuz intihar etti. Bu insanlar henüz 27 yaşındaydı. Büyük hayallerle başladıkları meslek yaşamlarına ve hayatlarına uzanan kirli eller ve başta ekonomik sebepler olmak üzere , meslek icrasında karşılaştıkları sorunlar, meslektaşlarımızı bizden kopardı. Öncelikle hayatını kaybeden meslektaşlarıma bir kez daha Allah’tan rahmet, tüm avukat camiasına başsağlığı diliyorum.

Bu ölümler ne ilk ne de son olacaktır. Bu nedenle üzgünüz. Bu sistemi inşa edenler, tüm ölümlerin asıl sorumlularıdır” dedi.

Açıklamasında “avukatlık mesleğinin icra edilemez hale getirildiğini” de vurgulayan Eskişehir Barosu Başkanı Mustafa Elagöz “Bu yıl Avukatlar Günü'nü, avukatlara yönelik her türlü fiziki ve psikolojik saldırıların vahim boyutlara ulaştığı, bağımsız savunmayı temsil eden avukatların yok sayılmaya, yargının kurucu unsuru olduğunun unutturulmaya çalışıldığı, gerek yasal düzenlemeler gerekse de fiili uygulamalarla mesleğin icra edilemez hale getirildiği bir ortamda karşılıyoruz.

Temelinde 'savunma hakkı' ve 'hak arama özgürlüğü' olan avukatlık mesleği arabuluculuk ve uzlaştırmacı gibi kavramlarla parasal çıkarlar ve piyasa kuralları öne çıkarılarak yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yapıyla halkın yargıya erişimi ve adil yargılanma hakkı da bu şekilde ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Sayısı yüz otuz beşleri geçen Hukuk fakülteleri ve buradan yeterli eğitim verilmeden mezun edilen binlerce hukukçu hakim, savcı ve avukat olarak meslek icrasına başlarken Türk yargısı da her geçen gün kan kaybetmektedir. Marifet hukuk fakültesi açmak değil, nitelikli hukukçular yetiştirmek olmalıdır.

Her yıl tekrar ettiğimiz ve artık tekrar etmekten yorulduğumuz meslek sorunları maalesef çözülmediği gibi her geçen günde bu sorunlara yenileri eklenmektedir.

Ülkemizde çok ciddi bir hukuk krizi yaşanmaktadır. Bir hukuk devleti olan ülkemiz maalesef her geçen gün bu özelliğini kaybetmektedir. Devleti yönetenlerin Anayasaya, yasalara ve hukukun evrensel değerlerine uymak zorunda olmadıklarına dair bir anlayış içinde hareket etmeleri ülkemizin en önemli sorunu haline gelmiştir.

Devletin üç ana kurucu unsuru olan Yasama, yürütme ve yargı erklerinin tamamının yürütme organının tekeline sokulmak istenmesi ve bu anlayışın hukuk tanımaz bir biçimde devam ettirilmesi, ülkemizde yaşanan sorunların ana sebebidir. Türkiye Cumhuriyeti maalesef kanunlarla değil, genelgelerle yönetilen bir ülke olmuştur. Bu yapıda TBMM baypas edilmiş, Türk yargısı yürütmeye bağlı bir kurum  olarak görülmeye başlanmıştır.

Kanuna aykırı genelgelerle Baro seçimleri papatya falına dönüştürülmüştür. Bu ciddiyetsiz yaklaşım sonucu Ekim ayından bu yana iki kez ertelenen baro genel kurulu ve organ seçimleri 3. kez aldığımız kararla bir aksilik olmaz ise 10 /11 Nisan tarihlerinde yapılabilecektir. Karşılaştığımız bu tablo bizlerin hukuka neden sahip çıktığımızı bir kez daha ortaya koymuştur. Çünkü hukuku askıya alırsanız ve keyfi davranırsanız bu tür tablolarla karşı karşıya kalırsınız.  Lebalep parti kongreleri milletin gözünün içine soka soka yapılırken, kanunen yapılması zorunlu genel kurullarımız yapılamamıştır. Bu çifte standarttır. Bunu toplum vicdanı ve hukuk vicdanı kabul etmez. Ülkemizde hukuk maalesef askıya alınmıştır..

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünde dediği gibi “ Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul edilemez”  Adaleti ortadan kaldırırsanız devleti de ortadan kaldırırsınız. Devletin olmadığı bir yerde herkes kendi adaletini sağlamaya çalışır. Güçlülerin güçsüzleri ezdiği, ahbap çavuş ilişkisiyle işlerin görüldüğü, iktidara yakın grupların her türlü denetimden uzak ve hukuk tanımazlığı, çifte standart uygulamalar , toplum vicdanını da ciddi şekilde yaralamaktadır.İşte tam da burada hukukun üstünlüğünün ne kadar önemli bir kavram olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Gerçekten ülkemiz bir hukuk devleti olsa bu tabloları da görmeyiz” dedi.

Editör: Haber Merkezi