Takvim yaprakları 10 Ocak’ı gösterdiğinde her seferinde kendi adıma durup bir düşünürüm.
Niye gazetecilik derim?..
                                                                         
                ***
Basının asıl görevi kamu adına denetleme görevi yapmak, eksik, hatalı ne varsa tespit etmek, bunu haber yoluyla kamuya bildirmek ve kamuda kendine düşen görevini yerine getirmektir. Basın ile alakalı halkın sesi, gözü, kulağı olmak diye evrensel bir tabir vardır.
İleri demokrasilerde iktidarlar yasama gücüne tam anlamıyla hakimdirler. Bu hakimiyet kimi zaman diğer iki kuvveti de baskı altına alabilmektedir. Yürütme ve özellikle de yargının baskı altına alındığı bir ortamda ise ileri demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Bu yüzden demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı dışında bir kuvvet daha oluşa gelmiştir: ‘BASIN’
Kontrol erki olarak da tanımlanan bu dördüncü gücün demokrasilerin pekişmesinde çok önemli bir rolü olduğu muhakak. Bu nedenden dolayı da dördüncü erk olan basının görevini özgürce yapabilmesi Uluslararası kanunlarla da güvence altına alınmıştır.
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yıllar içerisinde ülkemizde de kamusal bir görev yapan basına yönelik çeşitli kanuni güvenceler sağlanmışsa da genel olarak Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri ile basın özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
                                                                         
                ***
İlk bölümde yer verdiğim literatür bilgilerinden sıkılmadan yazıyı hala okumaya devam ediyorsanız şimdiden tebrik ettiğimi söylemeliyim. Demek ki doğru kişilerle doğru iz üzerindeyiz.
O halde gelin biraz derin sulara girelim derim:
2008 yılında Şehir Gazetesini aldığımda ilk köşe yazımı kaleme aldım ve o yazıyı Şeyh Edebali’nin şu sözleriyle tamamladım:
“Ey oğul haklı olduğun mücadeleden korkma.
Bilesin atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler…”
Hemen ardından çalışan arkadaşlarımıza şu talimatı verdim: “Basın meslek ilkelerine bağlı kalın ve kamusal görevinizi sonuna kadar yapın. Siz doğruyu yazın, haklıyı yazın, tarafsız davranın. Ve korkmayın.
Gün olur da ödenecek bir bedel olursa ben hazırım...”
                                                                      
               ***
Süreç başladı ve her şey yolunda…
Tiraj patlamış, mübalağa etmiyorum bayilerde yok satıyoruz.  Abone sayısında Türkiye’de ilk üçteyiz. 
Bir gün o dönem ulusalda bile yazılamayan bir konuya girdim: 
Sonraları FETÖ olarak adlandırılacak olan yapının tehlikesine dikkat çekerek, bu yapıya her ne nam altında olursa olsun maddi ve manevi tüm desteklerin kesilmesinin gerektiğini ifade eden bir yazı kaleme aldım.
Resmi kayıtlarda da yer alacağı üzere türlü sebeplerle zaten düşmanlık besleyen bu zümrenin tetikçileri, yazının yayınlanmasıyla birlikte alçakça saldırılara başladılar.
Ticari faaliyetlerimi baltalamak için ellerindeki tüm kuruluşlarla saldırıya geçtiler.
Yüzlerce haksız denetim. Baskın ve tehdit diz boyu…
‘Emir büyük yerden’ denilerek hukuksuz bir şekilde kesilen cezalara maruz kaldım. (Hayatımda ilk defa cezayı kesen memurun bile utancından ağladığına şahit oldum.)
FETÖ mensubu polisler tarafından fiziki ve teknik takibe alındım.
13 ay boyunca telefonlarım dinlendi. (Bu kişiler şu an cezaevindeler) 
Yetmedi ölümle tehdit edildim… 
Ve daha pek çokları…
                
              ***
Sizlere 14 yıllık gazetecilik hayatımda yaşadığım olaylardan ‘sadece’ birini paylaştım.
Mesleğe yeni başlayacaklara da buradan tavsiyemdir: her ne kadar gazetecilik yapmak için yola çıksanız da kendinizi aksiyon filmlerini aratmayacak bir serüvenin içerisinde ya da bir haksızlığın ortasında bulursanız şaşırmayın ve de gocunmayın.
Ya da kolayına kaçın çiçek yazın, böcek yazın, gün aşırı ‘ağa babalara’ güzelleme yapın. Bu suretle başınızı hiç ağrıtmayın.
                                                                 
              ***
İşte böyle efendim
Takvim yaprakları 10 Ocak’ı gösterdiğinde her seferinde kendi adıma durup bir düşünürüm.
Niye gazetecilik derim?..
Sonrasında ise Yusuf Nadi Bey derim, Halide Edip derim, Hasan Tahsin derim…
Ve bir an gelir sorduğum bu sorudan dolayı kendime sitem ederim…

Bendeniz yarın yine buradayım.
Beklerim efendim…

GÜNÜN SÖZÜ:
“Matbuat(basın) hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.”
ATATÜRK