İnsanlığın başına musallat olan büyük bir bela var.

Korona virüs…

Yayıldıkça yayılıyor.

Ulaşmadık ülke bırakmadı.

Ülkemizin başına da musallat oldu.

Aldığı can sayısı 100’e yaklaştı.

Keşke o kadarla kalsa… Ne yazık ki kalacağa pek benzemiyor.

Bir çırpıda yok etmek olanaksız…

Öncelikle “yakalanmamak” gerekiyor.

Bunun için büyük bir mücadele veriliyor.

Mücadelenin en ön saflarında yer alanlar da belli…

Sağlık çalışanları…

İnsanları kurtarabilmek için canla başla mücadele ediyorlar.

“Yaşamlarını hiçe sayıyorlar” dense olur.

Takdir etmemek, ayakta alkışlamamak olanaksız…

Alkışlandılar da zaten…

Yalnız gözden kaçan bir kesim var.

“Sağlıkçılar” denildiğinde akla gelenler belli… Hemşireler, sağlık memurları ve doktorlar…

Tamamına yakını “devlet memuru” konumunda…

Onlar tamam da, bugün büyük belaya karşı mücadelenin ön sağlarında yer alanlar yalnızca onlarla sınırlı değil ki…

Onların yanı sıra hastanelerde, sağlık kuruluşlarında görev yapan başkaları da var.

Bir zamanlar “taşeron işçisi” olarak tanımlanıyorlardı.

Taşeron sistemi kaldırıldıktan sonra “4 Kadrolu işçiler” oldular.

Onlar da canla başla çalışıyorlar.

Risk konusunda diğer sağlık çalışanlarından bir farkları yok.

Onlar da büyük belaya yakalanma tehlikesi ile karşı karşıyalar.

Statüleri ne olursa olsun özünde onlar da sağlıkçı…

Ne yazık ki, görmezden geliniyorlar.

“Takdir” ya da “destek” söz konusu olduğunda da “yok” sayılıyorlar.

Ama varlar…

Kendilerine reva görülenler nedeniyle kırılmış, incinmiş durumdalar.

Onlardan birisi tarafından kaleme alınmış bir yazı var.

“Kurt Kışı Geçirir Ama Yediği Ayazı Asla Unutmaz” başlığını taşıyor.

BAKIŞ sütunlarında yer verelim.

“Hastanelerde acil servisin kapısından, öksürük krizi ile içeriye girin vatandaşları tekerlekli sandalyeye oturtan, sedyeye yatırıp kan ter içinde doktora koşan…

Tüm kliniklerde hastalara pansuman yapan, doktora yardım eden…

İhtiyacını gideremeyecek durumda olan hastanın alt temizliğini yapan, idrarlarını toplayan, hemşirelerin eli ayağı olan…

Hastanenin bir ucundan diğer ucuna ultrasona, röntgene sedye ya da tekerlekli sandalye ile hasta taşıyan…

Ameliyattaki hasta için koştura koştura kan merkezine, eczaneye giden…

Hastanenin hijyenini sağlamak için köşe bucak temizlik yapan…

Yaz, kış demeden sabahın 6’sında yollara düşüp 7’de işbaşı yapan Destek ve Temizlik Personeli yok sayıldı.

Yok saymak bu insanların var olmadığı anlamına gelmiyor. Elbette ki, yaptıkları işin önemini de azaltmıyor.

Ancak yok sayıldıkları için işlerine olan saygıları azalıyor, yöneticilere olan inançları kayboluyor.

Bu büyük yanlıştan bir an önce dönülmesi lazım…

Sizler görmezden gelseniz de, yok saysanız da ameliyat önlüğü diken, ameliyat malzemelerini hazırlayan, kan merkezi ve eczaneye koşturup ihtiyaç duyulanları getiren, serum odasında tonlarca malzemeyi kaldırıp düzenleyen, genel alanlarda sürekli sağa sola koşturarak temizlik yapan, hastaların alt temizliklerini yapan, mutfakta çalışan, şoförlük yapan, uzun sözün kısası akla gelen ne kadar hizmet varsa hepsini yerine getirmeye çalışan binlerce emekçi var bu ülkede…

En az doktor ve hemşireler kadar desteklenmeyi hak eden 4/D Kadrolu işçiler var.

Biz varız…

Kadromuz verilmemiş olsa da bizler de SAĞLIK ÇALIŞANIYIZ.

Bizler de insanız, bizim de canımız var.”

Hastane görevlisinin yazısı böyle…

“Sitem” ve “tepki” içeriyor.

“Haksız” demek olanaksız…

Yerden göğe kadar haklı…

Onlar da büyük mücadelenin ön saflarında yer alıyorlar.

Onlar da ciddi risk altında canla başla çalışıyorlar.

Yoksun oldukları haklar oldukça fazla…

Olağan dönemlerde görmezden gelindiler… Feryatları duyulmadı.

İnsanlığı başına musallat olan büyük belaya karşı mücadele verilen olağanüstü bir dönemden geçiliyor.

Bu dönemde bari görmezden gelinmesinler… Feryatları duyulsun, sorunlarına çözüm bulunsun.