Takvim yaprakları 2 Haziran 2008’i gösteriyordu.
Hemen herkes için oldukça sıradan bir gündü. Ne var ki bizler için oldukça anlamlı bir başlangıcın ilk günüydü.
ŞEHİR GAZETESİ…
O gün Şehir Gazetesi’nin doğduğu gündü. 
Acısıyla tatlısıyla 13 yılı geride bıraktık. Dolu dolu tam 13 yıl…
Neler yaşanmadı ki?
İlk günden başlayalım derim.
Bendenizi imtiyaz sahipliği hatta köşe yazarlığı ile bu sürece götüren sebep neydi dersiniz?
Öncelikli hedefim halkımızın doğru haber alma hakkını sağlayabilmekti.
O günkü ortamdaki tek sesliliğe karşı İlkeli, tarafsız ve meslek ilkelerini bağlı bir gazete çıkartmaktı.
Güçlüden yana değil, haklıdan yana bir anlayışı egemen kılmak adına okyanusta bir damla olmaktı.
Eskişehir gündemini rakı sofralarında belirleyenlere karşı bir başkaldırıydı.
Daha pek çok sebep sayabiliriz lakin en önemlisi gazeteciliğe olan sevdamdı…
İlk günler pek çokları tarafından yadırgandık. Mühendis, işletme yüksek lisansı yapmış üstelik işadamı olan genç sarı mı sarı bir adam…
Ne işi var gazetecilikle diye düşünenler az değildi.
2009 yerel seçimleri için birileri tarafından kurdurulup, bir seçim gazetesi olduğumuzu iddia edenler de yok değildi. (Bu tanımlamayı kullanıp yıllar sonra özrünü paylaşan halihazırdaki belediye başkanımıza da selam olsun.)
Dedim ya neredeyse hiç kimse bu sevdaya inanmadı.
Baktılar ki oldukça kararlıyız tamam bu seçim gazetesi değil ama bu adamın planları var dediler.
Siyaset peşinde koşacaktır dediler…
İhale peşinde koşacaktır dediler…
Ne var ki peşinde koştuğumuzun gazetecilik sevdası olduğunu geç de olsa fark ettiler.
Dile kolay tam 13 yılı geride bıraktık. İyisiyle kötüsüyle neler yaşamadık ki?...
Abone rekorları mı kırmadık?
Satış rekorları mı kırmadık?
Kırdık efendim, sizlerin bizlere göstermiş olduğunuz teveccühle başardık.
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın internet sitesinde yılın neredeyse tamamında Türkiye’nin en çok okunan yerel gazetesi olmayı yine sizlerin sayesinde başardık.”
Dedim ya iyisiyle kötüsüyle iyileri saydık da kötüler neydi?
Hangi birini saysam diye düşünmeden edemiyor insan. İsimsiz cisimsiz mecralardan kısa mesaj veya mail ile gönderilen hakaretleri söylemeyeceğim bile.
Yayın politikamızdan rahatsız olan kesimlerin maddi ve manevi saldırılarına maruz kaldım.
‘Emir büyük yerden’ denilerek hukuksuz bir şekilde kesilen cezalara maruz kaldım. (Hayatımda ilk defa cezayı kesen memurun bile utancından ağladığına şahit oldum.)
Fetö mensubu polisler tarafından fiziki ve teknik takibe alındım.
13 ay boyunca telefonlarım dinlendi. (Bu kişiler şu an cezaevindeler) 
Ölümle tehdit edildim… (Dava süreci yıllar yılı devam ediyor)
Ve daha pek çokları…
Peki neden yapıldı tüm bunlar?
Şehir Gazetesini susturmak adına. Ne var ki bir gerçeği geç de olsa öğrendiler:
“Ne kavgamdan vazgeçerim ne de sevdamdan.”
İşte böyle efendim…
Yazımı sonlandırırken ifade etmek isterim ki:
Bugünlere gelmemizin yegane sebebi olan siz değerli okuyucularımıza teşekkür etmek boynumun borcu “iyi ki varsınız efendim.”
Bununla birlikte 13 yıl önce bendenize güvenerek yola çıkan değerli büyüğüm Mehmet Göktekin başta olmak üzere tüm gazeteci arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Bendeniz yarın yine buradayım.
Beklerim efendim…

 

GÜNÜN SÖZÜ:
"Bir bekleyenin olmalı. Sen kendinden vazgeçsen de senden vazgeçmeyen."
NECİP FAZIL KISAKÜREK