Korona salgını ile mücadele doğrultusunda kapatılan işyeri sayısı oldukça fazla…
Kapatılmayan işyerleri arasında işi bozulmayanların sayısı “yok” denilecek kadar az…
Büyük bölümünde kapı açık olsa bile içeriye giren pek yok.
Giren olsa bile elde edilen gelir günü kurtaracak kadar bile değil…
Hemen her sektörde durum aynı…
İşler kötü ki ne kötü…
Bir benzeri ne görüldü ne de duyuldu.
Genel tablo böyle…
Yalnız genel tablonun aksine salgın nedeniyle işi bozulmayan sektörler var.
Sayıları az da olsa bazı alanlarda “talep patlaması” yaşanıyor.
Listenin başında da gıda sektörü yer alıyor…
Doğal olarak pazaryerlerine de ilgi büyük…
Kurulan her pazar insan akınına uğruyor.
Eskişehir’deki pazarcılar dikkatli…
Getirilen kurallara uyuyorlar.
Ancak yalnızca onların kurallara uyması yeterli değil…
Pazara gelenlerin de aynı özeni göstermeleri gerekiyor.
Ne yazık ki, gerekenin olduğunu söylemek çok zor…
Her şeyden önce “sosyal mesafe” diye bir şey kalmıyor.
Ciddi sakıncalar oluşuyor.
Pazarlarda oluşan sakıncayı önlemede işe yarayabilecek bir yöntem var.
O da sokaklarda sebze ve meyve satışı…
Kalabak Suyu satışında olduğu gibi mahalleler, pazarcılar arasında paylaştırılır… Her pazarcı kendisine düşen mahallenin sokaklarında sebze ve meyve satışı yapar.
Bu yöntemle, insanlar gereksinimlerini karşılamak için pazara ya da markete gitmek zorunda kalmaz…
Doğal olarak pazarlardaki yoğunluk azalır.
Dahası sebze ve meyve satışı yapan marketlerde bile ciddi bir yoğunluk oluşmaz.
Bu yöntem bizim icadımız değil…
İzmir’de yaşama geçirildi.
“Eskişehir’de de uygulanabilir” diye düşündük… Dile de getirdik.
Dikkate alan olmadı.
Peki, İzmir’de uygulanan yöntem Eskişehir’de neden uygulanmaz?
Soruya Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen bir yanıt yok.
Pazarcılar Odası’nın düşüncesi olumsuz…
Oda Başkanı Mehmet Çiçek bir açıklama yapmış değil…
Tesadüfen karşılaştık… Karşılaşınca da yöntemle ilgili düşüncelerini sorduk.
Yanıtı olumsuz…
“Eskişehir’de sokaklarda sebze ve meyve satışına başlandığında korsan satış patlaması yaşanır. Önüne gelen sokaklarda sebze ve meyve satışına başlar. Diğer şehirlerden satışa gelen bile olur. Kayıt dışı satışlar yaygınlaşacağı gibi kalite kontrolü de yapılamaz…”
Olumsuzlukları saymaya devam ediyordu ki “zabıta yok mu” diye araya girdik.
Soruya doğrudan yanıt vermek yerine örnek vermeyi tercih etti…
Verdiği örneklerden birisi sarımsak satışları…
Bizim de bildiğimiz bir örnek…
Minibüslere sarımsaklar dolduruluyor… Sokaklarda dolaşılarak satış yapılıyor.
“Zabıta korkusu” falan söz konusu değil…
Satıcılar son derece rahat.
Araçlarına yerleştirdikleri ses düzenleri ile “sarımsakçı geldi”, “her derde deva sarımsak”, “çorbaya, cacığı sarımsak” diye yeri göğü inletiyorlar.
Eskişehirli olmadıkları araçlarının plakalarından belli…
Satış fiyatları piyasaya göre “ucuz” gibi görünüyor.
Aslında ucuz falan değil…
Sarımsağı söktükten sonra sapını hiç kesmemişler, katlayıp uzunluğunu gizlemişler.
Sapın ağırlığı da sarımsak kadar var.
Doğal olarak gerçekte 1 kilo değil yarım kilo sarımsak alınıyor.
Öyle olunca fiyat da piyasadakinden daha pahalı oluyor.
“Tüketici kazıklanıyor” dense yeridir.
Oda Başkanı Mehmet Çiçek, bildiğimiz bu örneği boşuna vermedi elbette ki…
Örnekle dile getirmek istediği malum…
“Zabıta yok mu” diye sormuştuk ya… Sarımsak örneği ile yanıt ortaya çıkıyor.
Korsan satışlara “zabıta müdahalesi” diye bir şey yok.
Bu konudaki örnek yalnızca sarımsak ile sınırlı değil…
Bilinen başka örnekler de var.
Yasak olduğu halde korsan satış yapılıyor.
Bir de Eskişehirli pazarcılara izin çıktığında olacakları düşünün?
Başkanın da dediği gibi “korsan satıcı patlaması” oluşur.
İyi de zabıta nerede?
Korona salgını nedeniyle eskisi kadar yoğun oldukları söylenemez.
Korsan satıcılarla ilgilenecek zamanları fazlasıyla var.
Satıştan haberdar olmamaları düşünülemez…
Dedik ya adamlar yeri göğü inletiyorlar.
Herkesin duyduğunu zabıtaların duymamaları olanaksız…
Elbette ki duyuyorlardır.
İyi de neden müdahale etmiyorlar?
Anlamak gerçekten zor…