Ramazan ayı bitti, bayramı da geride kaldı.

Geride kalmasına kaldı da “bayram oldu” demek çok zor…

“Sokağa çıkma yasağı” vardı yine…

Ne büyükler ziyaret edilebildi ne de gönüller alınabildi.

Öylece geçip gitti işte…

Daha önceki bayramları anımsayalım…

Aralarında “nerede o eski bayramlar” dedirtmeyeni yok.

Hemen hepsinde geçmişteki bayramlara duyulan özlemler dile getirildi.

Her gelen bayram bir öncesini arattı.

Bu bayramda ise hiç hoşnut olunmayan bayramlar bile mumla arandı.

“Beterin beteri var” demişler…

Belli ki boşuna dememişler.

Yakın bir gelecekte yeni bir bayram var.

Nasıl geçeceğini bugünden kestirmek olanaksız…

Çok eski bayramlar gibi olmasını beklemek hayalden öte bir şey olur.

Hiç olmaz ise geride kalan bayramı aratmasa…

Neyse…

Bayramla birlikte “sokağa çıkma yasağı” da sona erdi.

Her “sokağa çıkma yasağı” sonrasında oluşan tablo malum…

Güzel olduğu söylenemez…

Tam aksine endişe verici bir tablo oluşuyor.

Tamam… “Sokağa çıkma yasağı” insanı bunaltıyor. Yasak kalkar kalmak insanlar kendisini dışarıya atmak istiyor.

Onun için de yasak biter bitmez insanlar dışarıya fırlıyor.

 Haydi, buna da “tamam” diyelim…

Ancak oluşan tabloyu insanların bunalması ile açıklamak olanaksız…

Bir araç trafiği oluşuyor ki, şaşırmamak olanaksız…

Salgın öncesinde bile böylesi yoğunluklar, belirli gün ve saatlerde oluşuyordu.

Okullar kapalı, servis araçları trafiğe çıkmıyor…

YHT seferleri yok…

Günü birlik turlar da çoktan kesildi.

Yasak nedeniyle, kent dışından araç girişi falan da olmuyor.

Tüm bunlara karşın kent içi trafik akışı kilitlenebiliyor… Caddelerde çift sıra araç parkı olabiliyor.

Böylesi bir yoğunluk “bunalma” ile falan açıklanamaz…

Araç trafiği böyle de yaya yoğunluğu çok mu farklı?

Ne gezer?

Kent merkezinde oluşan kalabalıklar inanılır gibi değil…

Üniversiteler kapalı… Eskişehir dışından gelen öğrenciler ailelerinin yanındalar…

65 yaş üzeri ve 20 yaş altı için “sokağa çıkma yasağı” devam ediyor.

Kent merkezinde “cazibe merkezi” olabilecek bir yer de yok.

Kahvehaneler, kafeler, lokantalar kapalı… Oturup bir bardak çay içebilecek bir çay ocağı bile bulunmuyor.

Tüm bunlara karşın kentin merkezi bölgelerinde salgın öncesinde bile ancak hafta sonlarında oluşan kalabalıklar oluşuyor.

“Bunalma” ile açıklanamaz…

Aynı şekilde “temiz hava gereksinimini karşılamak” falan da denilemez.

O kalabalıkta “temiz hava” nasıl alınacak ki zaten…

Temiz hava alınması olanaksız…

Bari virüs yayılmasa…

Yayılma olasılığı yüksek…

Oluşan tablonun endişe yaratmasının nedeni de bu zaten…

Eskişehir’deki salgınla ilgili gelişmeler olumlu…

Kolay sağlanmadı elbette ki…

Büyük çaba harcandı, sıkıntılar çekilerek sağlandı.

Değişmez değil…

Değişebilir, yok olmayan tehlike yeniden ciddi boyutlara ulaşabilir.

Onun için dikkatli olmak gerek.

Uzmanlar sürekli yineliyor.

Yapılması gerekenler belli…

Mesafeyi korumak, maskesiz gezmemek ve temizlik…

Çok da zor değiller aslında…

Yerine getirilebilirler.

Bu konuda dikkat çeken bir olumsuzluk var.

Eskişehir’de bulunan yabancı uyruklular, özellikle de Suriyeliler, salgına karşı yapılması gerekenlerin çoğunu yapmıyorlar.

Maske takmayanlar oldukça fazla… Maskesiz olarak kalabalıklara karışıyorlar.

Aynı şekilde Suriyeliler tarafından açılan işyerlerinde de kurallara uyulduğu falan yok.

Nasıl bu kadar umursamaz ve rahat olduklarını anlamak çok zor.

Çoğu şeyden olduğu gibi cezalardan da muaflar mı yoksa?

Onu bilemiyoruz ama müdahale şart…