Haşlanan Kurbağa Sendromu…
“Meşhur bir deneye göre su dolu kocaman bir tencerenin içerisine atılan kurbağa , burada yavaş yavaş ısınmaya başlar. Su ısındıkça kurbağa da kendi vücut sıcaklığını suya göre ayarlayarak artırır. Ancak suyun sıcaklığı giderek yükselir. Kurbağa da içinde… Su kaynama noktasına yaklaşıyordur fakat kendi vücut ısısını artırmaya devam eden kurbağa, yaşamsal fonksiyonlarını kaybetmek üzere olduğunun farkında değildir… Kurtulmak için yapması gereken hamle geciktikçe, bedeni giderek fonksiyonlarını yitirir. Böylelikle kurbağa haşlanarak ölür…
Kaynar suyun içerisine atılan diğer kurbağa sıcak suya değer değmez can havliyle kendini dışarı atar. Sonunda kurtulmayı başarmıştır. “
Can havliyle kendini dışarı atar? Sonunda kurtulmayı başarmıştır?
Kurbağanın direndiği şey neydi? Kurbağanın direnmesinin sebebi neydi? Kurbağalardan biri daha kuvvetsiz olduğu için mi ölmüştü? Yoksa daha kuvvetli olduğu için mi direnmişti? Kurbağa direncini ne yöne doğru kullanmalıydı? Koşulları değiştirmek için çabalayan bu kurbağaların kaynar suyun içerisinde ne işi vardı? Onların görevleri kaynar suyun içerisinden mi çıkmaktı?
Kurbağaları buna mecbur eden şey yalnızca bir deneydi. O kurbağa da bir zamanlar vardı. Peki ondan geriye ne kaldı? Bir deney mi? Bunun bir çok yolu vardı. Fakat bu deney bir cana teşebbüs edilerek yapıldı. Bakın burası önemli. Meşhur bir deney. Dilden dile bir keşifmiş gibi anlatılan son derece önemli bu deney için kurbağaları o suya koyanlar kesinlikle utanmamalı. Kurbağanın mücadelesi ayaklar altına, mutlaka alınmalı. Bu deney olmasaydı insanlık keşfedilemezdi. Keşfedilmeyi bekleyen hazır bir yeryüzünde mutlaka bir şeylere zarar verilmeli. Bu kavrayışlar beyine iyi bir şekilde yerleştirilmeli. Zorunluydu, gerekliydi, olmalıydı ve bir çok bahanelerdi faydasızca sömürülen.
Yıllar yılı sömürülen. Meşhur bir deneydi, faydasızca sömürülen…
Yanlış anlaşılmasın başka bir biçimde denenmedi bu deney. Çaresiz bırakılacak hayvanlar üzerinde tam da olması gereken bir şekilde denendi. Şimdi tekrardan bir konunun altını çizeceğim. Çaresiz bırakılacak hayvanlar üzerinde denendi. Ve yalnızca doğaya muhtaç.
Velakin bakın bu bir dirayetti. Yanlış bir dirayet…
İnsanlığa, tabiata, kurbağaya aykırı…
Aykırı bir şekilde elde edilen hiçbir konuda insanoğlu fayda sağlayamayacaktı.
Ve bu deney daha birçok kez yorumlandı.
Örneğin: “Modern toplumların modern insanlarının da kurbağaya dönüştüğünü anlayınca, onları parmakta oynatmak ne de kolay olur. Halbuki suyun ısısının geldiği dereceyi anladığımızda atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Toplumsal ve bireysel yaşamı etkileyen bazı şeyler yavaşça değişir, çoğu kimse de bunu fark etmez. Fark etmek de istemez. Çünkü farkındalık, sorumluluk getirir. Bununla ilgili bir örnek verelim.
Bir araştırma, 21. yüzyıl insanının iklim değişikliği karşısında geliştirdiği benzeri görülmemiş bir uyum kabiliyetini ortaya koydu. Araştırma da ise dünyanın farklı bölgelerinden atılan iki milyardan fazla tweet incelendi. Ve bu sayede insanların iklim değişikliği ile ilgili duyarlılıklarını anlamaya çalıştı. Temel olarak amaç, insanların ne tür hava durumunu normal veya olağandışı bulduğunu belirlemekti.
Ekibin bulduğu şey şuydu. İnsanlar kışın havanın sıcak geçmesi ya da yazın soğuk olması gibi alışık olmadıkları durumlar hakkında reaksiyon gösteriyordu. Ancak zaman ilerledikçe referans noktası olarak daha yakın deneyimleri göz önüne aldığı için verilen tepkiler azalıyordu. Kısacası aşırı koşullara alışıyordu.”
Bu ne kadar doğru?
Ne kadarda doğru.
Bakın şimdi size bir örnek daha vereceğim: Haşlanmış kurbağa sendromu deneyi, bir kurbağayı olmaması gereken bir koşula mahkum ederek yapıldı. Ve haşlanmış kurbağa sendromu deneyleri bu başlangıçla birlikte birçok kurbağayı bu koşula mahkum edecek bir biçimde yapıldı. Bu deney bir cana teşebbüs edilerek yapıldı. Ve sonrasında bu deneyler birçok cana teşebbüs edilerek yapıldı.
Şimdi bir düzen görebiliyor musun? Dön ve yalnızca dünyaya bak. O kurbağa koşulları değiştirebilirdi. İyi seyirler.
GÜNÜN SÖZÜ:
Doğaya karşı işlenen bir suçun öcü, insan adaletinden daha zorlu olur.
Dostoyevski