Eskişehir için sıkça “sahipsiz şehir” tanımlaması yapılıyor.
Bu tanımlamaya kızanlar, “biz varız” diyenler oluyor ama boşuna…
Tanımlamayı doğrulayan olaylar bir birini izliyor.
Son somut olay da Hasan Polatkan Havalimanı’nın başına getirilenler.
Önce “yolcu taşımacılığına kapatmak” istediler.
Eskişehir, deyim yerindeyse ayağa kalktı.
Büyük tepki üzerine sözüm onlara kapatmadılar ama “yolcu taşımacılığı yapılmaması” için akla gereken ne varsa hepsini yaptılar.
Yapmaya da devam ediyorlar.
Kabul edilir bir yanı yok.
Tepkiler devam ediyor.
Gel gör ki, haksızlığa karşı mücadele etmesi gerekenlerden “çıt” çıkmıyor.
Ulaştırma Bakanı ile görüştükten sonra “müjde verme” yarışına girenler, acı gerçek ortaya çıkınca sessizliğe bürünüverdiler.
Ağızlarını açıp tek laf etmiyorlar.
Büyük haksızlık orta yerde dururken sergilenen öyle tavırlar da var ki, insan söyleyecek söz bulmakta zorlanıyor.
“Örnek” mi?
İşte ETO yöneticilerinin yaptıkları…
Sözde “Eskişehir turizmine katkıda bulunmak” amacıyla “Eskişehir’i keşfet projesi” hazırlıyorlar… Projenin tanıtımını yapmak için Belçika’ya gidip zaten Eskişehir’i bilen ve Eskişehir’e sıkça gelen gurbetçilere “komşularınızı da alıp Eskişehir’e gelin” diyorlar… Buna karşın Brüksel-Eskişehir hattındaki uçak seferlerinin başına getirilenler karşısında “çıt” bile çıkarmıyorlar.
Daha da komiği, Belçika seferini Kütahya Zafer Havalimanı’ndan gerçekleştiriyorlar.
Güler misin, ağlar mısın?
Aslında söylenecek çok söz var ama neyse…
Son yaşanan olay bir kez daha “Eskişehir’in sahipsiz olduğu” tanımlamasını doğruladı.
DSP Genel Başkan Yardımcısı Dilara Tambova’nın bu konuyla ilgili olarak yaptığı tespitler var.
Oldukça dikkat çekici…
“Eskişehir’de, öteden beri hep konuşulan ve kimsenin anlam veremediği bu şehrin sahipsiz olma mevzusu var ki! Artık tescillenmiş ve somut bir gerçekliktir. Olayın vahim tarafı ise bu şehirde herhangi bir menfi durumları söz konusu olduğunda, öncelik sahibi olmak için yarış halinde olmalarıdır. Konu eş, dost kayırmacılığı ya da her türlü resmi kurumda, en çok söz sahibi olmaksa eğer her biri, bu şehrin “sahibi” benim egolarını yarıştırmaktadırlar.
Ancak! Nedense, şehirle ilgili bir hizmet yarışında olduklarına, şimdiye kadar tanık olmadık. Bunun da ötesinde, bu kentin herhangi bir sorununun çözümüne dair bir dayanışma, birlikte bir eylem geliştirdiklerini de tarih henüz yazmadı.
Ama tarih, elimizden kaçan pek çok imkânları ve fırsatları yazdı. Tıpkı son olarak, Hasan Polatken Havalimanında olduğu gibi.
Konuyu adeta yılan hikâyesine çeviren koskoca vekiller, bir araya gelerek açıklama yapıyorlar ki! Açıklamanın çoğu doğru değil ve asıl üzücü olan kısmı da burasıdır. Çünkü bu insanların her birisi, kendince saygın ve seçilmiş kişilerdir ve yaptıkları açıklama kamuoyunu tatmin edici mahiyette olmamıştır. Bunu bilerek yaptıysalar eğer çok kötü niyetleri kamuoyunu yanıltmaktır. Ancak! Bilmeden yapıldı ise daha da kötü öyleyse konuya hâkim bile değillerdi. Kente bu denli uzak ve yabancı olma psikolojisi, hem kendileri hem de bizler açısından büyük bir talihsizliktir.
Gözlerimizin önünde heba edilerek yıllardır faaliyet gösteren ve kentin gelişmişliğinin önemli ölçütlerinden birisi olan Hasan Polatkan Havalimanına gerçekte ne olduğunu, galiba açıklamayı yapanlar da bilmiyordu. Artık kentin gelişmesi umudu bir yana, geriletilmesi kaygımız daha ağır basmaktadır. Kente hizmet getirilemiyorsa dahi, var olan hizmetlere sahip çıkılarak, mevcudu korumanız yeterliydi
Neticede bu şehrin en büyük talihsizliği, başkalarının “seçtiği” seçilmişler tarafından yönetiliyor olmaktır. Mevcut seçilmişlere baktığınızda, aslında her birinin referansı, Eskişehir diye bir derdi olmayanlardır. İktidar ve muhalefet bloğu olarak ayrılmış iki kesim var ve muhalefet vekillerinde sorumlu olmamanın verdiği rehavet ve etki alanının sınırlı olması nedeniyle fazlaca bir rahatlık ve umursamaz hali mevcut. İktidar tarafı ise çoğunlukla kendi nam ve hesabına çalışanlar ve gücü bir türlü paylaşamayanlardan ibaret. Daha önce de belirttiğim gibi, “bu şehir kaybedenler şehridir.” Doğru kişileri seçene kadar da kaybetmeye mahkûmuz.”
Dilara Tambova’nın tespitleri böyle…
Kısaca “Eskişehir7in sahipsizliği tescillenmiş bir gerçeklik” diyor.
Kızanlar olacaktır elbette ki…
Ama öyle kızmak, gücenmek yok.
Tespitler, kimileri için ağır olsa bile son derece doğru…
İtirazı olan varsa öyle olmadığını lafla değil somut işle kanıtlasın bakalım…