17 Ağustos 1999… Yıllar geçse de unutulmayacak bir tarih…

Marmara bölgesi depremle sarsıldı.

Yalnızca sarsılmış olsa neyse… Ne yazık ki öyle olmadı.

Sarsıntı büyük bir felaketin yaratıcısı oldu.

Çok sayıda yerleşim birimi “haritadan silindi” denilecek kadar büyük hasar gördü.

Enkaz altında yaşamlarını yitirenlerin sayısını on binlerle ifade etmek yanlış olmaz.

Sarsıntıdan etkilenen kentlerden birisi de Eskişehir…

Sarsıntı ile yıkılan binalar var.

Hasar gören bina sayısı oldukça fazla…

Ne yazık ki, can kaybı da yaşandı.

Dedik ya… Yıllar geçse de unutulmaz o büyük felaket.

Üzerinden 18 yıl geçti.

Büyük felaket unutulmadı.

Ancak verilen sözler unutuldu.

Anımsanacaktır.

Büyük felaketten sonra neler söylendi neler…

En akılda kalanı da “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü…

Bu sözle birlikte “yapılacak” denilenler oldukça fazla…

Yapıldılar mı?

Keşke yapılmış olsalardı.

Ne yazık ki, ağızdan çıktıkları ile kaldılar.

Yanlış anlaşılmasın… “Hiçbir şey yapılmadı” değil…

Elbette ki yapılanlar var.

Ancak yapılmayanlarla kıyaslamak olanaksız… İşin kötüsü yapılanlardan bazıları var ki, sorun çözmedikleri gibi yeni sorunların yaratıcısı oldular.

“Keşke yapılmasalardı” dememek elde değil…

İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul, büyük felaketin yıldönümü öncesinde değerlendirmelerde bulundu.

“Depreme hazır olmak” için ortaya koyduğu öneriler var.

“…İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. Bunun için öncelikle mevcut yapı stokunun bir envanteri çıkartılmalıdır.

İkincisi yeni yapılacak olan yapılarda bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir.

Üçüncüsü deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak tüm yapılar sigorta kapsamına alınmalıdır.”

İMO Şube Başkanı Bülent Erkul tarafından ortaya konulan öneriler böyle…

“Yaşama geçirilemeyecek” türden değiller.

Anında yaşama geçirilebilirler.

Ancak, büyük felaketin üzerinde 18 yıl geçmesine karşın hala yaşama geçirilmiş değiller.

Anlamak çok zor…

Kabullenmek de olanaksız…

İMO Başkanı Bülent Erkul’un bugüne dair tespit ve anımsatmaları da var.

“…Kentlerimiz inşaat projelerinin birer ‘arazisi’ haline dönüştürülmektedir. Ormanlarımız ve su havzalarımız büyük ölçüde zarar görmüş, toprağın drenaj sistemi bozulmuştur. Yağan yağmurun suyunu alacak toprak kalmamıştır.

Kent politikaları, yapılaşma bilime, tekniğe ve akla uygun bir perspektifle rant için değil toplum yararı için yapılmalıdır. Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate kentleşme ve yapılaşma yerine kişi ve grup çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu bir sonuçtur.”

İMO Başkanı Bülent Erkul’un söyledikleri böyle…

İtiraz etmek olanaksız…

Hepsi doğru…

“Bilinmiyor” da değiller…

Türkiye’nin acı gerçekleri olarak ilgili ilgisiz herkes tarafından biliniyorlar.

Bilinmesine biliniyorlar da değiştirilmiyorlar.

Bu konuda en küçük bir çaba yok.

Her şey “eski düzen” devam ettiriliyor.

Büyük felaketin 18’nci yılında tablo bu… Ne yazık ki, hala kap kara…

O “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünün gerçekleştiğini gösteren en küçük bir veri yok.

Büyük felaket unutulmasa da verilen sözler çoktan unutulup gitti.

Türkiye yaşanan onca felakete karşın hala “depreme hazır” değil… Sorumluluklar yerine getirileceği yerde sorumluluk yine “kader” üzerine yükleniyor.

Ne diyelim…

Söylenecek çok şey var… Ama neyse…