Kıymetli okurlarım,
Sizleri bu hafta bize dair titizlikle hazırlanmış bir eser ile tanıştırmak istiyorum.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörlerinden,
Kıymetli hocam Zülfikar Bayraktar’ın hazırladığı “Eskişehir Efsaneleri” ismi ile taç edilmiş bu esere yakından bakalım istiyorum.
Ama eserinden önce müessirini tanıyalım biraz.
Efendim Prof. Dr. Zülfikar Bayraktar Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bölümü mezunu olmak ile birlikte, yüksek lisans ve doktora eğitimini de yine mezun olduğu Üniversite Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsünde Türk Halk Bilimi Ana bilim dalında tamamlamış.
Sonrasında ise adımlarını hızlandırarak başta TİKA (Türk İş Birliği Koordinasyon Ajansı) olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlıklarında da bürokratik anlamda görevlerde bulunmuş.
Hali hazırda Anadolu Üniversitesi’nde akademik hayatına devam eden hocamın eseri kondu bu hafta avuçlarıma..
İsmi ile mahbub olup samimiyet kurmamak mümkün değil.
Bize dair, bizden efsaneler.
“ESKİŞEHİR EFSANELERİ” kitabın ilk sayfalarında manidar bir kıssa ile karşılaştım ve sizler ile paylaşmak isterim.
“Hacı Bektaş Veli beraberindeki yol arkadaşları aracılığı ile Yunus’a şöyle sorar,
Buğday mı verelim, yoksa nefes mi?
Nefesi neyleyim bana Buğday gerek der Yunus.
Hacı Bektaş Buğday vermek üzere hazırlığa başlar. Ancak nefes konusunda da farklı bir öneride bulunur.
Buğday gerekse verelim lakin nefes gerekse getirdiğin alıçların her tanesine bir nefes verelim.
Yunus Emre bu öneriyi reddeder.
Nefes neme gerek der.
Hacı Bektaş Veli tekrar,
Buğday gerek ise verelim, nefes gerek ise getirdiği alıçların her birine on nefes verelim diyerek cevap verir
Yunus Emre bu kez de,
Çoluk çocuğum var, nefes onların karnını doyurmaz, bana Buğday versinler der.
Sonunda Hacı Bektaş Yunus Emre’ye öküzünün taşıyabileceği kadar Buğday verir.
Yunus Emre Buğdayı alarak köyüne dönmeye başlar.
Ancak köyden biraz uzaklaştığında derin bir pişmanlık duyar.
Eyvah der. Bana nasip verdiler kabul etmedim.
Hem de verecekleri her alıç tanesine on nefes teklif ettiler de yine de kabul etmedim.
Buğday bir süre sonra tükenir de nefes ölüme kadar tükenmez.
Yunus Emre hemen dergâha geri gelir. Buğdayı geri verir ve Hacı Bektaş Veli’den kendisine verilen nasibin tekrar verilmesini ister.
Ancak Hacı Bektaş Veli kendisine şu cevabı verir. Bu iş burada kapanmıştır ve biz onun kilidini Tapduk Emre’ye verdik der.
Sarıköy’e giderek tam kırk yıl Tapduk Emre’ye hizmet eden Yunus dergâhtan içeriye bir tane bile eğri odun koymaz.
Bu hassasiyetinin her manada ecri kendisine nasip edilirken,
Bugün doğrunun eğrilerin içinde adeta görünmez olduğu acı gerçeği ile neredeyse yeise kapılmışken bu harika eser benim elimi bir kez daha yüreğime götürmeme vesile oldu.
İsmini ilk defa duyduğum, şaşırdığım ve gerçekten çok ciddi efsaneler bilenlere hatırlatılarak, bilmeyenlere anlatılarak bir ders kitabı gibi tarihe not düşülmüş.
Ben de buraya not düşeyim ama siz bence en kısa sürede Eskişehir Efsaneleri isimli eseri alıp okuyun.
Çünkü evveli bilmeyenin ahirinde kendini aradığı bir kayıp gölge olmayalım.
O zaman haydi başlayalım,
Seyyid Battal Gazi ve Kesik Başlar efsanesi
İbik Seydi (Şeydi İbrahim) efsanesi
Şücaeddin Veli efsanesi
Lületaşı efsanesi
Sivrihisar kayaları ile ilgili efsaneler ve inanışlar
Kırk kız efsanesi
Çadır tepeler efsanesi
Şehit Kavak efsanesi
Gelin Kayası efsanesi
Yazıcıoğlu kayası efsanesi
Sivri (Yalıncak ) Baba efsanesi
Sakarıılcanın şifalı sularının efsanesi
Pessinus Antik kenti efsanesi
Savaşa katılan yatır efsanesi
Yerini bulduran yatır efsanesi
Abdest alan yatır efsanesi
Kurşunlu Camii ve Hamdi Baba Türbesinin efsanesi
Pulluk Dede Türbesinin efsanesi
Arap Tekke Türbesinin efsanesi
Zembil Hoca Türbesinin efsanesi
Bektaş Baba Türbesinin efsanesi
Seyud Türbesinin efsanesi
Cafer-i Sadık ve Rahim Baba türbesinin efsanesi
Hakkı Baba Türbesinin efsanesi
Hasan Baba ve Haydar Baba Türbesinin efsaneleri
Cafer Tayyar hazretleri Türbesinin efsanesi
Himmet Baba (Kümbet Baba)türbesinin efsanesi
Melik Gazi türbesinin efsanesi
Şeyh Edebali türbesinin efsanesi
Şeyh Süleyman Türbesi ve Seyyid kılavuzları efsanesi
Tezveren dede(Nusrettin dede) Türbesinin efsanesi
Üryan Baba Türbesinin efsanesi
Ahmet Turan Tekkesinin efsanesi
Büyük ve küçük cülüf Ana tekkelerinin efsanesi
Yunus kuyusu Tekkesinin efsanesi
Hamama dadanan Cinler
Boğa kılığındaki Cin,
Hamamdaki hazine efsanesi
İbibik kuşu efsanesi
Taş bebek efsanesi
Guguk kuşu efsanesi
Çoban kuşu efsanesi
Koç kayası efsanesi
Kanlı kavak parkı efsanesi
Sivrihisar Kalesi ve Beş bacalı kilim efsanesi
Odunpazarı evleri ile ilgili efsane ve inanışlar
Vayy Vayy Vayy…Nasıl bir şehirde yaşıyoruz farkında mıyız kıymetli hemşehrilerim ?
Bir şehrin söylenceleri tarihini, kültürünü ve halkınln aidiyetini muhafaza eder diye düşünüyorum.
Şu oya gibi işlenmiş, sokak sokak, köy köy dillenmiş efsanelerden sonra Eskişehir'e dönüp bir daha bakalım.
Ve Sivrihisar kayaları ile ilgili kaleme alınmış efsanenin içinde bulduğum incileri de şuraya ilistirmekten kendimi alamıyorum.
“Taşlar kul olup gidiyor da kul gitmesin mi o yola,
Kul hakka yürümesin mi, taşlar ayağa kalktıktan sonra”
Bir başucu eserini takdim ettim sizlere..
Efsanelerimizi unutmayalım ve neslimize öğretelim diye.
Eskişehir'in manevi ruhunu yüreğimizde hissedelim diye,
Sivrihisar’a, Seyitgazi’ye, Sakarıılıca’larına gittiğimizde bu defa farklı bakalım diye.
Efendim Eskişehir tarihine not düşülmüş bu mahiyeti şahane eserin kalemi lütfedilen kıymetli hocam Prof. Dr. zülfikar Bayraktar ve ögrencisi Hazal Arslan hanımefendiyi tebrik ediyor tüm hemşehrilerimiz adına teşekkür ediyorum.
Müteşekkiriz üstadım