Kadına yönelik şiddet ister kamusal alanda ister özel yaşamda meydana gelsin kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açan bir eylemdir.
Ülkemizde 2021'de 280 kadın cinayeti, 217 şüpheli ölüm vakası, 2022'de 334 kadın cinayeti, 245 şüpheli ölüm, 2023'te 315 kadın cinayeti, 248 şüpheli ölüm gerçekleşmiştir. 2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. 2025’in ilk 6 ayında ise 136 kadın öldürüldü.
Bugüne kadar kadına yönelik her şiddette de devlet görevlileri, pek çok vaatte bulundu, hamasi nutuklar atıldı ama hepsi de sözde kaldı. Kadına yönelik şiddette, her geçen günü daha da ivme kazandı.
Türkiye’nin 2011 yılında imzaladığı ve 10 Şubat 2012’de Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi de ” Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile feshedilmiştir.
Bu karar hem iç kamuoyunda hem de uluslararası kamuoyunda bazı tepkileri beraberinde getirmiş; Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi kurumlar Türkiye’yi iptal kararını gözden geçirmeye çağırmışlardı.
KCDP Eskişehir Temsilcisi Sayın Belemir Niğdelioğlu, "İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadın katillerine cesaret verdi" dedi.
Toplumda, aile içi şiddet sorunu çözümlenmedikçe, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınlar açısından süregelen özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması mümkün olamayacaktır. Kadınların, karar verici konumlarda yeterli sayıda temsil edilememeleri, mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi için kalıcı çözümlerin getirilmesini engellemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’ ne göre, kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde, ya da özel yaşamında, ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan, her türlü davranıştır.
Kadına yönelik şiddet, tarih boyunca var olduğu halde, şiddet olarak algılanamamıştı. İnsan haklarından, kadınların eşit olarak yararlanması ve yasalarda, yaşamda var olan ayrımcılıkların kaldırılması amacıyla, 1979 yılında kabul edilen, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde, yaşamın her alandaki kadın sorunu ele alındı. Ancak “kadına yönelik şiddet” konusuna yer verilmemişti.
Ülkemizde kadın şiddetinde, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak, tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı en önemli sebeplerdir.
Erkek egemen bir dünyada, kadına yönelik şiddeti önlemek çok zordur. Çünkü erkekliğin doğası: saldırgan yani şiddeti uygulayan, aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Artan yaşla birlikte erkeklerde saldırganlığın azaldığının saptaması bunu desteklemekle birlikte, bu görüşün kesin doğruluğunu kanıtlayan veriler bulunmamaktadır.
Dünya Sağlık Örgüne göre de kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır.
Ülkemizde İstanbul sözleşmesinin beş temel ilkesi olan kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikalar tekrar hayata geçirilmelidir.
Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine, yol açan eylemler için de her türlü tedbir alınmalıdır.
Kadına şiddeti önlemekte öncelikli görev siyasi iktidara düşmektedir. O nedenle de siyasi iktidarlar, kadına yönelik şiddeti önlemede, hem “YASAL” hem de “EĞİTİM” alanında yapılması gerekenleri, bir an önce hayata geçirmelidir. Toplumdaki tüm kesimlerde kadın şiddetine karşı çıkmalı üzerlerine düşen görevleri, eksiksiz yerine getirmelidir. Çünkü kadınların eşit haklara sahip olduğu bir dünya, sadece kadınlar için değil, tüm insanlık için daha adil ve güçlü bir geleceğin de teminatıdır.