Birleşmiş Milletler (BM) destekli son rapor, Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğine karşı en savunmasız bölgelerden biri olduğunu ortaya koydu. Akdeniz havzasında iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkisi ve olası risklerini incelemek için raporda İspanya, Fas ve Türkiye baz alındı.
Önlem alınmazsa Türkiye’nin 2030’da ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya kalabileceği uyarısı yapıldı, Türkiye topraklarının yüzde 88’inin çölleşme riski altında olduğu belirtilen raporda, 21’nci yüzyılın sonunda ülke genelinde yağış oranlarının yüzde 30 oranında düşmesinin beklendiği ifade ediliyor.
Raporda, Türkiye için öngörülen kuraklık ihtimaline karşı, Türkiye’nin su yönetimi politikalarında ciddi reformlara gitmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Su kaynaklarının daha verimli kullanılması, alternatif su kaynaklarının araştırılması ve altyapı yatırımlarının artırılması acil bir ihtiyaç olarak vurgulanıyor.
Raporda, Türkiye’nin 2030 yılında “su fakiri ülke” kategorisine girme riskiyle de karşı karşıya olduğu da vurgulanıyor. Bu olasılık doğrultusunda, su kaynaklarının daha verimli kullanılması ve alternatif çözümlere yönelmek için ciddi yatırımlar yapılması gerektiği uyarısı yapılıyor.
Ziraat Mühendisleri Eskişehir Şube Başkanı Sayın Selma GÜDER de "Altı ilçemizde ciddi su kısıntısı var. Alpu, Beylikova, Çifteler, Mihalıççık, Mahmudiye ve Sivrihisar. Bu bölgelerde obruklar oluşmaya başladı. Hidrolojik kuraklık başladı. Yağmur yok, yüzey suları çekildi, barajlar kurudu. Artık hidrolojik kuraklık dönemine girdik. Ne yazık ki yalnızca Eskişehir değil, Türkiye’nin pek çok bölgesinde hidrolojik kuraklık etkisini göstermeye başladı” görüşünü kamuoyunu uyardı
Erozyon, Küresel Isınma ve Biyoçeşitlilik konulu konferansta konuşan TEMA Vakfı Temsilci Yardımcısı ve Eğitimci Sayın Merih Yücel, çölleşmenin arttığını söylerken, NASA uzmanlarının yaptığı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye'de toprakların bilinç dışı kullanımıyla 2040 yılında çölleşme tehlikesi yaşanacağı uyarısında bulunduğunu açıkladı.
Türklerin, orta Asya'dan göç etme nedenleri arasında, İklim ve toprak koşullarının tarım ve hayvancılığa elverişli olmaması, şiddetli kışlar ve aşırı sıcakların artması ve iklim koşullarının değişmesi. Otlakların, yetersiz hale gelmesi, Kuraklık ve doğal afetler başta olmak üzere, nüfus artışı ve otlakların azalmasıyla ortaya çıkan ekonomik sıkıntılar, nehir ve göllerin kuruması gibi, unsurlar etkili olmuştur.
Türkiye’ de, bu koşullar oluşmaya başlamıştır. Erozyon önlenmezse, bu son kaçınılmaz olacaktır. O nedenle de ülkemizdeki, "MERALAR", mutlaka ıslah edilirken, "AĞAÇLANDIRMA"ya da hız verilmelidir. Ormanların geometrik ve hukuk durumlarını belirlemek için, mutlaka orman kadastro çalışmalarının da bitirilmesi bir zorunludur.
Ağaçlandırmada, diğer bir engel de "MERALAR" dır. Çünkü meralarda ağaçlandırma çalışmaları yapılamıyor. Özellikle de erozyonla, karşı karşıya kalan tepelerin mutlaka ağaçlandırılması şarttır. Çünkü ağaçlandırma gerçekleştirilmez ise, bu tepeler mera vasfını kaybedecek, istenilse bile ağaçlandırma çalışmaları yapılamayacaktır.
Ayrıca insanlar, ne kadar ağaç dikmese de zaten doğa kendisi ağacını doğal şartlarda oluşturuyor. Sivrihisar KOÇAŞ köyünde, doğanın kendisini yenilediğini gördük. Ancak bu alanların, korunması şarttır. Eskişehir, il sınırları içinde, benzer pek çok bölge var. Bu alanlar, bir an önce tespit edilmeli, gereken önlemlerde alınmalıdır.
Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde yüzeyin % 90' ında, toprak erozyonu vardır. Bu alanın %63' ünde, erozyon çok şiddetli düzeydedir. Tarım alanlarının da %75' inde, erozyon vardır. Ülkemizde, taşınan ve kaybolan toprak miktarı km2, başına ortalama 487 ton' dur. Erozyon, topraklarımızın fakirleşmesine ve baraj göllerimizin de dolmasına, en önemlisi de ülkemizin, giderek çölleşmesine neden olmaktadır.
Ülkemiz yüzeyinin tamamına yakının da, şiddetli ve çok şiddetli erozyonun hüküm sürdüğü ve yılda 600 bin tondan fazla verimli tarım topraklarının, ırmaklarla akıp gitmesi ülkemizde, en öncelikli sorundur. Çünkü bir santimetrelik toprağın meydana gelmesi için, 100 yıl, 30 cm' lik tarım toprağı için, 3000 yıl gerekmektedir...
Erozyon, bir doğa afetidir ve etkileri acımasızdır. Eskişehir' de, bu alanda etkili tedbirler alınmaz ise kentteki toprağın verimi düşer ve çölleşme olur. Doğal afetlere zemin hazırlar, Verimli, tarım alanları ve doğal hayvan türlerini azaltır. Hayvancılık yapılamaz hale gelir. Barajlar ve göletler, alivyonlarla dolar ve barajlar yok olma tehlikesi yaşar.
Türkiye’de, kuraklıkta en önemli nedenleri, iklim değişikliği, ormansızlaşma, doğal afetler, vahşi madencilik, yağışların azalması/dengesizliği, toprak kirliliği, plansız sulama, çevre kirliliği, aşırı gübre ve pestisit kullanımı ile yeraltı suyunun aşırı kullanımıdır.
Ülke genelinde ve Eskişehir' de, öncelikle orman varlığı korunmalıdır. Ormanlar kalite ve miktar olarak iyileştirmeli, % 26'sı civarında olan ormanlar, % 30'ların üzerine çıkarılmalıdır. Hayvan otlatması, kontrollü yaptırmalı, Ahır hayvancılığını özendirmeli, meraları ıslah etmelidir. Yanlış arazi kullanımı önlenmeli, fidan dikmelidir.
NASSA bilim adamlarının ve BM’nin yaptığı açıklamalarda Türkiye, topraklarını, bu şekilde kullanılmaya devam ederse, ciddi kuraklık yaşarken, topraklarının yüzde 88’i de çölleşme riski altındadır. Bu nedenle erozyonla ve kuraklıkla mücadele etmek ve önlemek için de ilgiler ve halkımız üzerine düşen görevlerini eksiksiz yerine getirmeli, mevcut sularımız da tasarruflu kullanılmalıdır.. Çünkü gidebileceğimiz, başka bir "TÜRKİYE" yoktur.