Ülkemizde ekoturizmin gelişmesi ve yaygınlaşması  ile ilgili küçümsenmeyecek gelişmeler var. Ekoturizme olan ilginin ve talebin artmasının bir nedeni de,  bireylerin doğaya gitme, doğayı yaşama, doğal ögeleri tanıma ve onlarla bütünleşme arayışlarıdır.

          Sürdürülebilir turizmin alt bileşenlerinden birisi olan Ekoturizm yerel halkın refahını gözetir, yerel halk için iş imkânlarını yaratır, turistlerin ve yerel halkın turizm endüstrisi hakkında sorumlu hareket etmesini sağlar.

Uluslararası Ekoturizm Derneği (TIES), ekoturizmi, doğal alanlara sorumluluk duygusu taşıyarak yapılan, çevrenin korunması ve yerel halka katkıda bulunulmasını amaçlayan geziler olarak tanımlamaktadır.

            Eskişehir’de doğal alanlarda, doğaya zarar vermeden yapılabilecek pek çok etkinliği içeren ekoturizmin felsefesi, doğal varlıkları tanırken  doğaya zarar vermeden  arzu edilen değişikliği de sağlayacaktır..

 Çağımızda turizm için doğal çevre, tarihi ve kültürel miras, birlikte düşünülüyor. Nitekim sürdürülebilir turizm 1992’deki BM Rio Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi sonrası oluşturulmuş, Yerel Gündem 21’in ve 2003’teki BM Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi Uygulama Planı’nın temel konularından biri "Doğal Çevre" olmadan turizmin olmayacağı temel bir gerçek olarak gündemdeki yerini almıştır.
                  Çağımızda ve ülkemizde çevreciler artık turizmle ilgileniyor. Çünkü "DOĞA" turizmin hammaddesidir. Doğa olmadan turizm olmaz. Doğa satılabilir bir değer de değildir. Geçmiş yıllarda, turizm adına doğaya büyük zarar verildi. Özellikle de Türkiye’nin kıyı şeridi, ormanlar, zeytinlikler ve tarım alanları yok edilerek, beton yığını haline dönüştürüldü.

                   Oysa doğadaki uyum, rekabetten değil birliktelikten meydana gelir. Kuş ağaca, ağaç toprağa, toprak suya ihtiyaç duyar ve hepsi birbirini var etmek için, büyük bir uyum içinde çalışır. O nedenle tüm canlılar birbirine muhtaçtır. İşin özü yaşamak için, yaşatmak zorundadır. Rekabet ve kazanma duygusu ise yok etmek, bertaraf etmek üzerine kuruludur.

                 Ayrıca Eskişehir, Ekoturizm  açısından ideal bir kent. Özellikle de Frig Vadisi ve ilçeler ekoturizm açısından gözde yerleşim alanlarıdır. Mihalıççık ilçesine Bağlı Gürleyik’in  harika bir doğası var. Değirmen mevkiindeki subaşı kişi/kişilere “Cennet denilen yer burası olsa gerek” dedirtecek niteliktedir.
                  Nitekim ESOGÜ Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanlarından Sayın Prof Dr. Naime ASLAN, “ Gürleyik, doğal güzellikleriyle ve Gürleyik Çayı ile erderrik bitki ve hayvanlarıyla, cennetten bir köşedir” demişti. 

                  Ne var ki Gürleyik’teki, doğa bazen yok olma ile karşı karşıyadır. Nitekim Gürleyik  Şelalesi  için  2008 yılı ve sonrası hükümetin birçok yerde aldığı karalardan birisi olan HES projesini, hayata geçirmek için  bu güzel doğa harikası yer için de karar alınmıştı.

Bu karar sonrası, Gürleyik’in simgesi olan Gürleyik Şelalesini  yok ettirmemek için Eskişehir Kent Konseyi başta olmak üzere, birçok STK ve  Gürleyik Köyü Doğal ve Tarihi Varlıkları Koruma ve Geliştirme Derneği, hukuksal ve lobi mücadelesinin en iyi örneğini gösterdiler. Kent birlikteliği ile başlatılan  bu  mücadele, hukukun verdiği doğru bir kararla proje durduruldu.

Ancak, köye kadar Kapalı Kanal Borulu Sistem, doğayı tahrip etti. 135 yıllık dut ağaçlar ile pek çok ağaç yok edildi.  Kanalın kapatılması için Gürleyik Köyü Doğal ve Tarihi Varlıkları Koruma ve Geliştirme Derneği mücadele başlatmıştı.

 Eskişehir doğasına sahip çıkmak zorundayız. Çünkü modern yaşam, hepimizi boğuyor ve bu yüzden pek çok insan tekrardan doğaya yöneliyor. İnsanlar, doğada vakit geçirdikçe aslında bugün ihtiyaç dediğimiz pek çok şeye, ihtiyacımızın olmadığını fark ediyor. İhtiyaç duyduğumuz tek şey doğayla uyum içinde bir yaşam.

         Çünkü endüstri devrimi sonrasında anlam kazanan ve içeriği genişleyen turizm olgusu içinde “Rekreasyon” kavramı ön plana çıkmıştır. Rekreasyon, sağlıklı yaşamak ve verimli çalışmak için, insanın bozulan bütünlüğüne, dilediği aktivitelerle yeniden erişmesidir

Eskişehir’de akarsular, barajlar ve göllerimiz; evsel ve endüstriyel atık sularıyla kirlenmekte, buralardan tarımsal amaçla sulamalar sonucunda, insanlarımıza ve çevre sağlığına önemli zararlar verilmekte, topraklarda telafi edilemeyecek bozulmalar görülmekte, su havzaları kirlenmekte, su kaynakları kurumaktadır.

Anayasanın 12 ve 45.  maddesi, otuzdokuzdan fazla tüzük ve yönetmelik; toprak ve su kaynaklarının, yönlendirilmesi ile ilgili sorumluluk, görev ve yönetimleri belirlemektedir. Ancak bu kadar mevzuatı uygulamada görevli kurum ve kuruluşlar ile o kadar karmaşık bir hal almıştır ki, içinden çıkılamaz bir ortam yaratılmıştır. 

Gürleyik Köyü Doğal ve Tarihi Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Sayın Halit Gürsoy, 27 Aralık 2008 yılından bu yana, köyün doğasını ve tarihini korumak için örnek bir mücadele sergiliyor. Aynı mücadeleyi, Eskişehir’deki mevcut tüm doğa için Eskişehir halkı ve ilgililer de  göstermelidir.

Eskişehir halkı, ekoturizmi teşvik etmeli, doğanın korunması için de kurum/kuruluşlarla birlikte gereğini yapmalıdır. Çünkü Paul Ehrlich’in söylediği gibi, doğa, insan olmadan da yaşar ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.