Bugün ülke genelinde, Cumhuriyetimizin bağımsızlık belgesi Lozan Barış Antlaşması’nın 100. Yıldönümü kutlanacak.
Türk halkının haklarını garanti altına alan ve dünya barışına büyük katkı sunan Lozan Barış Antlaşması, dünden bugüne ve bugünden yarına bir diplomasi zaferi olarak tanımlanmaya ve anlatılmaya devam edecek.
Ayrıca dünyada çatışmaların ve savaşların yaşandığı bir dönemden Büyük Atatürk, ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ politikası ve Lozan'ın ışığı ile yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukuki, iktisadi ve siyasi anlamda bağımsızlığının belgesi olan Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te imzalandı.
Lozan görüşmeleri, 1922’de, Man Benon gazinosunda düzenlenen törenle başladı. Görüşmeler, bir ara kesintiye uğradığından konferans iki döneme ayrılır. Birinci dönem 4 Şubat 1923’e kadar sürdü. İki buçuk ayı aşkın bir aradan sonra 23 Nisan’da başlayan ikinci dönem, 24 Temmuz 1923’te sona erdi.
Konferansa, Türkiye ile birlikte sekiz devlet görüşmeci olarak davet edildi. Bazı devletlerin de Boğazlar ve ticaret meseleleri ele alındığında toplantılara katılması öngörülmüştü. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemci olmayı tercih etmişti.
Lozan’ da, katılımcılar çağrı yapanlar (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya), bütün görüşmelere katılanlar, (Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti [Yugoslavya]), gözlemci (Amerika Birleşik Devletleri), Boğazlar statüsü için çağrılanlar (Sovyet Rusya, Bulgaristan) ve ticaret sözleşmelerine katılanlar (Belçika, Portekiz) olmak üzere beş gruptan oluşuyordu.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve delegeler, Lozan Antlaşmasına büyük titizlik göstermişlerdir. O kadar ki, Lozan Anlaşmasına bir müddet ara verilmiş ve anlaşmanın birinci bölümü başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Türkiye hedeflerini elde etmek için yeni bir savaşa hazır olduğunu ilan etmiş, derhal seferberlik hazırlıklarına başlamıştı. Çünkü batı ülkeleri, Türkiye'yi egemen ve eşit bir devlet yapmak istemiyorlardı. Ancak Türkiye kararlı tutumu sayesinde istediğini aldı.
Lozan’ da, azınlıklar aleyhimize çözümlenmesine rağmen, 1936’da Boğazlar, 1939’da Hatay sorunu, Misak-ı Milli’ye uygun şekilde sonradan lehimize olacak şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Azınlıklar konusunda ödün verilmemiştir.
Lozan Antlaşması ile Yeni Türk Devleti ve Misâk-ı Millî düşmanlarımız tarafından resmen kabul edilmiştir. Askerî zaferler, siyâsi zaferle sonuçlanmıştır. Türkiye savaş tazminatı ödememiştir.
Kapitülasyonlar kesin olarak kaldırılmış, ülke sınırları, Irak sınırı hariç belli olmuş, Türkiye açısından, I. Dünya Savaşı sona ermiş, azınlıkların Türk vatandaşı sayılması ile dış güçlerin içişlerimize karışması önlenmiştir.
Lozan Antlaşması ile her türlü kapitülasyonlar kaldırılmış, böylece ekonomik bağımsızlığın kazanılması yönünde önemli bir adım atılmıştır.
Millî Mücadele hareketi, bağımsızlık için uğraşan diğer milletlere de bir örnek olmuş, antlaşma, I.TBMM tarafından imzalanmış, II. TBMM tarafından onaylanmıştır.
Lozan'da kurduğumuz devletle, bugün vardığımız nokta arasında çok önemli bir fark var. Lozan'da, Türkiye kendi kararını kendisi veren bir devlet olduğunu kabul ettirmişti. Çok partili dönmede ise Türkiye başkalarının aldığı kararları uygulayan bir devlet haline getirilmiştir.
Türkiye, 1944’ten itibaren milliyetçi politikaları terk etmiş, uydu ülke konumuna doğru hızlı bir şekilde sürüklenmiştir. Çok partili döneminde ise bu süreç daha hız kazandı. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlardan alınan dış borç ise kötü gidişin tuzu biberi oldu.
Çok partili dönemde borçlanarak devlet yönetmek, kalıcı hale geldi.
Oysa Atatürk döneminde, Türkiye Lozan’ dan itibaren, dış borç almamaya çok özen gösterdi. Çünkü Lord Curzon, " EĞER İLERDE, BİZE BORÇ ALMAK İÇİN GELİRSENİZ CEBİNİZDEKİ BUGÜN KABUL ETMEDİĞİNİZ BÜTÜN SİYASİ TAVİZLERİ ÇIKARACAĞIZ" demişti.
Yine ABD Başkanı, " BİZ MALİ GÜCÜMÜZLE DEVLETLERİ İSTEDİĞİMİZ GİBİ YÖNLENDİREBİLİRİZ" diyerek, bir gerçeği ortaya koymuştu.
Atatürk Osmanlı Devleti’nin son zamanlarındaki borç tablosunu ve Türk milletinin önüne konan faturaları çok iyi bildikleri için, dış borç almadan devleti idare ettiler. Buna rağmen de 150 ton altın bıraktılar. Osmanlı Devletinin de borcunu ödediler.
Yine Atatürk döneminde, dış ticaret açığı olmadan enflasyona başvurulmadan, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma sağlanmıştı. Enflasyon, Atatürk ölüsüzlüğe geçerken başlamış, bir daha da durdurulamamıştır.
Cumhuriyetimizin, özü Lozan'dır. Lozan devletimizin ve Cumhuriyetimizin mayasıdır. Türkiye, yenildiği bir dünya savaşından sonra gerçekleştirdiği Kurtuluş savaşı ile Lozan'da büyük bir zafer kazanmıştır. Çok büyük mücadele vermiştir. Bu zaferin özü, öncelikle Türkiye'nin, egemenliğini dünyaya kabul ettirmesidir.
Lozan, Türkiye devletinin kurucu antlaşmasıdır. Türkiye'nin, ulusal sınırlarını belirleyen ve onu bu sınırlar içinde siyasal açıdan bağımsız ve egemen kılan belgedir.
Lozan Türkiye'nin, iktisadi bağımsızlık belgesidir ve iktisadı millileştirmenin temel adımıdır. Lozan, imzacı büyük devletlerle eşitlik belgesidir.
Ülkemizin bugünkü sınırları, Lozan Antlaşması ile çizildi. Ekonomik, siyasi, adli, hukuki bağımsızlığımız antlaşması Lozan sayesinde sağlandı. Kapitülasyonlar kaldırıldı.
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varoluşunun teminatıdır. Tam bağımsızlığının göstergesi ve Yüce Türk Milleti’nin tapusudur. Emperyalist devletlere karşı, kazanılmış bir zaferdir.
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, 100. yıldönümünde büyük bedeller ödenerek ulaşılan askeri ve diplomatik zaferin kahramanlarını minnet ve saygıyla anıyoruz.