Eskişehir… Porsuk’un kıyısında yürürken içimizi serinleten, suyun sesiyle şehre ruh katan o şehir. Ama bugün aynı Porsuk, bize bir şey fısıldıyor: “Ben tükeniyorum.”
Ağustos 2025 itibarıyla Porsuk Barajı’nda doluluk oranı yüzde 35’e kadar geriledi. Uzmanların ifadesiyle bu oran, “acil durum” sınırının hemen üzerinde. Birkaç puan daha düşerse, yalnızca tarımsal sulama değil, şehirdeki içme suyu da ciddi tehdit altına girecek.
Sadece baraj değil, Eskişehir’in kırsalı da aynı alarmı veriyor. Alpu’dan Sivrihisar’a, Mahmudiye’den Beylikova’ya kadar geniş bir bölgede çiftçiler tarlalarını sulamakta zorlanıyor. Yeraltı suları hızla çekiliyor, obruk oluşumları gözle görülür hale geliyor. Bu yalnızca tarımsal üretimi değil, şehrin gıda güvenliğini de tehdit eden bir tablo.
Kuraklık, belki doğanın bir döngüsü. Ama Eskişehir’de yaşanan yalnızca doğa değil; insana bağlı yanlışların sonucu. Yıllardır yenilenmeyen su altyapısı, borularda kaybolan tonlarca temiz su demek. Açık kanal sulama yöntemleri, sıcak yaz günlerinde buharlaşmaya kurban giden hektolitrelerce su anlamına geliyor.
Bugün bazı mahallelerde çelik boru yenilemeleri başladı ama bu, koca bir geminin batmasını tek bir kovayla engellemeye çalışmaya benziyor. Yatırım hızı, sorunun büyüklüğünün gerisinde kalıyor. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın raporları, yıllardır uyarıyor: Kapalı sulama sistemleri hayata geçirilmezse, sayaçlı denetim yapılmazsa ve çiftçiye modern sulama teknikleri için destek verilmezse, bu kriz her yıl daha da derinleşecek.
Sorun sadece teknik değil, kültürel de. Biz hâlâ musluktan damlayan suyu önemsemiyoruz. Bahçemizi saatlerce sularken, bir hortumun ucundan gidenin aslında çocuklarımızın geleceği olduğunu görmezden geliyoruz. Oysa suyu korumak yalnızca belediyelerin ya da çiftçilerin değil, her bir Eskişehirlinin ortak sorumluluğu.
Çözüm masada, peki irade nerede?
Yağmur suyu toplama sistemleri, akıllı sulama teknolojileri, gri suyun yeniden kullanımı… Çözüm yolları masada, üstelik çoğu teknolojik olarak ulaşılabilir. Ama asıl eksik olan şey, bu çözümleri hayata geçirecek siyasi ve toplumsal irade. Bugün kaybolan suyun bedeli, yarın musluklardan akmayan damla olarak karşımıza çıkacak.
Şunu net söylemek gerekiyor: Su, artık “bol” bir kaynak değil. Eskişehir’in geleceği, yeni AVM’lerde ya da yükselen binalarda değil; musluktan akacak o damlada gizli. Eğer bu damlayı koruyamazsak, Porsuk’un kıyısında oturup suyun sesini dinlemek yalnızca eski bir anı olacak.
Eskişehirli olmak, Porsuk’un kıyısında oturmak, gölgesinde serinlemek demek. Ama aynı zamanda, o suyu korumakla yükümlü olmak da demek. Unutmayalım: Komşumuzun bahçesini suladığı hortum, bizim de geleceğimizi etkiliyor. Çünkü hepimiz aynı damlaya bağlıyız.
Bugün göstereceğimiz duyarlılık, yarın çocuklarımızın suya ulaşılabilirliğini belirleyecek. Suya sahip çıkmak, aslında Eskişehir’in kimliğine sahip çıkmaktır.