Unutmayalım ki cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda “mezar taşı” gibi susmamasıdır.

Uğur Mumcu

Merhaba değerli Şehir Gazetesi okuyucuları. Kariyerimin ilk köşe yazısını yazarken Uğur Mumcu’dan bu alıntıyı yapmam gerekirdi. Uzun soluklu bir yolun en başına bu cümleyi koyuyorum ki yıllar sonra arkama dönüp baktığımda bile bana yol gösterebilsin.

Artık pazartesi günleri gazetenizi elinize aldığınızda bir çok farklı konuya “Başka Pencere”den bakabileceksiniz. Kimi zaman gündeme dair kimi zaman ise gözümüzün önünde duran ancak göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz konular bu köşenin konusu olacak.

Uzun uzadıya bir girizgah yapıp kendimi tanıtmaya gerek duymuyorum. Çünkü zamanla bu köşede yazılarla beni tanıyacaksınız zaten.

Aslında biraz düşünceli ve biraz da moral bozukluğuyla köşe yazmaya başlıyorum. Son birkaç gündür çevremde kime artık köşe yazacağımı söylesem bana ilk söyledikleri “çok şey yapma” oluyor. Çok ne yapmamalıyım? Yani iyi dileklerden önceki temenni bu oluyor. Birkaç aynı tepkiden sonra dayanamayıp sordum artık. Çok ne yapmamalıyım? “Yani siyasete vs çok bulaşma” demek istiyorlarmış. Kısa süreli şaşırmadan sonra anladım ne demek istediklerini. Böyle düşünmeleri beni biraz üzdü açıkcası. Ama hak vermedim diyemem. Farklılıklara, karşıt görüşlere ve “benden” olmayana tahammülsüz bir toplum olduğumuz geldi aklıma. Bir de ülkemizin 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre 180 ülke içerisinde 149'uncu sırada yer aldığını hatırlayınca daha da hak verdim.

Ancak benim amacım bir insanın, grubun ya da zümrenin çıkarlarını gözetmek değil. Benim amacım bir nebze haksızlıklara ve yanlışlara karşı ses çıkarabilmek. Benim amacım sokakta ailesiyle yürürken çocuğunun canı bir şey istemesin diye hızlı hızlı yürüyen anne-babanın, bebeğine yoksulluktan mama alamayan ve ekmek ıslatıp yediren annenin, atanamadığı için intihar girişiminde bulunan öğretmenlerin, korkudan çarşıya pazara çıkamayanların, saatlerce nöbet tutup hastalara derman olmaya çalışıp bir de üzerine şiddete uğrayan sağlık emekçilerinin, yoksulluktan karnı doymayanların, kirasını ödeyemeyenlerin, gençliğini yaşayamayan gençlerin sesi olabilmek. 

Tabi ki bunları yazarken bir kahraman edası içerisinde değilim. Bende sokakta bu ve bunun gibi onlarca belki yüzlerce sorunu yaşayan sade bir vatandaşım ve bunları dile getirmek en tabii hakkım.

İşte bu köşeyi yazmaya başlarken tek gayem bir nebze bu anlamda haklının sesi olabilmek olacak. Yoksa en başta da alıntıladığım gibi “mezar taşından” ne farkımız kalır.

Tekrar siz değerli okuyucularıma merhaba ve hoş buldum diyorum. Mesleğime ve köklü Eskişehir basınına güzel şeyler katabilmek dileğiyle.

Haftaya bu köşede sizleri bekliyor olacağım. İyi haftalar.