Geçtiğimiz cumartesi günü Cumhuriyet’in 99. Yılını kutladık. Her sene halk tarafından daha yoğun katılımlı kutlamalar olduğunu gözlemliyorum. Zorlama yok, baskı yok, bir çıkar yok. İnsanlar kendi istekleri ile alanları dolduruyor, Anıtkabir’e koşuyor. Çocuklarının ellerine bayraklar verip yürüyüşlere gidiyorlar. Sanki günden güne Cumhuriyet’e daha fazla sarılıyorlar.

Cumhuriyet’in bir asrı doldurmasına 1 yıl kaldı. Yüzyıllardır Anadolu topraklarında imparatorlukla yönetilen halka ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ denilerek kurulan Cumhuriyet’in idealleri ve hedefleri vardı. Bu doğrultuda birçok devrim gerçekleşmişti. Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, laikliğin anayasaya girmesi, harf devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, iktisat, tarih ve dil kongrelerinin yapılması en önemli devrimler olarak sayılabilir. Bu devrim ve idealleri en iyi özetleyecek cümleyi Mustafa Kemal Atatürk söylemişti. Atatürk,  30 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında devrimlerin amacını "Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkartmaktır." şeklinde ifade etmişti. Cumhuriyet’in en önemli hedefi ise tam bağımsız bir Türkiye idi. Her anlamda bağımsızlık. Yapılan devrimler, sanayileşme hamleleri, eğitim seferberliği tam anlamıyla bağımsızlık yolunda atılan temel adımlardı. Ve aradan 99 yıl geçti. Hükümetler, liderler, hatta ve hatta sistem değişikliği bile oldu. Peki 1 yıl sonra 1 asrı dolduracak Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk’ün hedeflerine ve ideallerine ulaştı mı? Cevabını kısaca arayalım mı?

Maalesef ulaşamamış gibiyiz. Neden mi? Mesela eğitim kalitesinde Mozambik, Nikaragua gibi ülkelerle aynı klasmanda yer alıyoruz. Muasır medeniyetlere çok uzağız anlayacağınız. Ekonomik anlamda ise yine alt sıralardayız.  Uluslararası Para Fonu (IMF)’nin yayınladığı 2021 raporunda dünyanın en büyük ekonomi sıralamasında 23. Sıradayız. Hedefimiz hep ilk 10. Ancak daha uzun bir yolumuz var gibi. Ayrıca son yıllarda hızla artan enflasyon ekonomik anlamda daha büyük buhranlara sürüklüyor bizi. Ekonomide, tarımda, hayvancılıkta, enerjide ve teknolojide adeta dışa bağımlıyız. Dünyanın diğer ucunda yağan yağmur ülkemizde fırtınaya dönüşüyor. Bunların hepsi bir yana Atatürk’ün Cumhuriyet’i emanet ettiği gençlerimiz umutsuz ve ülkeden gitmenin yollarını arıyorlar. Şimdi bu gerçekler ortada dururken kim, neredeyse bir asır önce Atatürk’ün koyduğu hedefe ulaştığımızı söyleyebilir.

Evet belki son yıllarda daha sıkı bir şekilde Cumhuriyet’e bağlandık. Belki hiç olmadığı kadar değerini anladık. Ellerimizde bayraklar, dilimizde marşlar ve şarkılarla her milli bayramı kutluyoruz.  Ancak yetmez. İşin romantizmini bir kenarı bırakarak demek gerekiyor ki Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu hedeflere ulaşmamız için çok çalışmamız gerekiyor. En başta ise umutlanmamız. Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Üç Dil şiirinde dediği gibi

…En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin

En azından üç dil

Birisi ana dilin

Elin ayağın kadar senin

Ana sütü gibi tatlı

Ana sütü gibi bedava

Nenniler, masallar, küfürler de caba…

 

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Ana avrat dümdüz gideceksin

En azından üç dil

Çünkü sen ne tarih ne coğrafya

Ne şu ne busun

Oğlum Mernus

Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.”