Bugünden itibaren, ilimizin güzide gazetesi, Şehir Gazetesi’nde, okuyucularımızla birlikte olacağız.1971 yılında, yerel gazeteci dostlarımıza, vermiş olduğumuz sözü yerine getirirken, onlara olan “VEFA BORCUMUZU” da ödemeye devam edeceğiz.
Çünkü Vefa: Bir şeyi yerine getirmek, sözünde durmak, görülen iyilikleri unutmamak, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık vermek demektir. Vefalı davrananlara vefakâr, denir. İnsana da vefakârlık yakışır.
1971 yılında, Eskişehir’ de açtığım ders araçları sergisi dolayısıyla, tanıştığım gazeteci arkadaşlar, sergiye büyük ilgi göstermişlerdi. Bir mahalli gazetemiz, haberim olmadan, köşe yazacağımı, en üst kısmında, Eskişehir Kamuoyu ile paylaşmış. Gazeteci dostlarımız, gazeteyi göstererek, "köşe yazma için, emrivaki yaptık" demişlerdi.
Mazeret göstererek, köşe yazamayacağımı söyledim. Sürekli ısrar sonunda da, “Ders araçları sergime göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı size vefa borcum olsun, Eskişehir’e gelince söz köşe yazacağım" dedim.
1972 yılında, köşe yazmam için, en çok ısrar eden gazeteci kardeşlerimiz ve sergi ile ilgili görüşlerini yazan rahmetli S. Fahri Çelen, vadesi ile hayatını kaybettiler.
Milli İrade ve İstikbal Gazetesi’nde, yıllardır köşe yazmama da neden olan gazeteci dostum İstikbal Gazetesi köşe yazarı Rahmetli S. Fahri Çelen’in, 1971 yılında, şahsım ve ders araçlarımla ilgili yazısını, okuyucularımızla paylaşarak, onu ve hakkın rahmetine kavuşmuş, tüm gazeteci dostlarımızı, bir daha rahmetle anmak istiyorum.
"Eskişehir’de, bir Yunus Emre İlkokulu var. Burada bir ders araçları sergisi var. Sergileme tarihi şöyle:
3 Eylül 1971. Halen sürüyor bu sergileme…
Gidip görmemi, bir öğretmen arkadaş tavsiye etti. İlk fırsatta okula gidip sergiyi gezdim.
Sergileyen öğretmen arkadaş, sağ olsun beni, iyi karşıladı. Yakışıklı, açık alınlı, boylu, insan güzeli bir görünüş niteliğini taşıyor.
Kendini tanıttı:
Mustafa Kantarcı, Kaymaz Bucağı Öğretmeni.
Bu tanışmadan sonra, salonda teşhir ettiği ders araçları hakkında başladı izah vermeğe. Kendi icadı orijinal bu enteresan eserler, karşısında duygulandım hayretler içerisinde kaldım. 102’ye yakın 1. ve 2. sınıflar için yapmış, Yapmış olduğu ders araçları 1025 tane, 10 yıllık bir çalışma sonucu getirilmiş bu şahane eserler.
Mustafa Kantarcı, mesleğine âşık, aynı zamanda icat etme kabiliyetine haiz değerli bir öğretmen… O çok az konuştu o gün. Eserleri konuşuyordu hep. Bu öyle bir hakkı her kula nasip olmaz, kolay kolay böyle bir merhamet sahibi olmak. Bu bir tanrı vergisidir.
Her aracın ödevini anlattı. Birer birer, Sayın Mustafa Kantarcı, o gün bana. Bana mı sade? Her ziyaretçiye anlatıyor durmadan, yorulmadan, bu araçların eğitim ve öğretimdeki görmüş olduğu vazifeleri.
Araçlar, elektrik tesisleri ile çalışıyor. Matematik levhaları üzerinde, 4 işlem ile ilgili rakamlar, toplama, çıkarma, bölme işleri yanan ampullerle cevaplandırılıyor. Çocuk çarpmayı yanlış yaparsa ampul yanmıyor. Doğru yaparsa yanıyor. Akıllara durgunluk veren bu ders araçları nazari ders şeklini hiçe indiriyor. Göze kulağa hitap ediyor. Çocuklar da diyebilirim ki her türlü zihni melekeleri faaliyete geçiriyor. İşte aslı beklenilen öğretim yolu budur.
Çocuklarımıza yaratma, bulma icat etme kabiliyeti aşılamak…
Elektrik düğmelerine basmak, sinyallere uymak, cümle kurmak, kelimler ve sonra hecelere inmek. Hepsi bir buluş, öğretici usulleri tatbik eden yok gösteren ders araçları.
Hangi birini sayayım burada? Hangi birini anlatayım size... Bence bu sergiyi her çocuk velisi gidip görmeli. Türk zekâsı ve bir Türk öğretmenin nasıl bir fedakârlığa katlanarak yurt hizmetine kendini adadığını bizzat müşahede etmelidir. Her türlü maddi menfaatten azade ücretsiz orijinal ders araçları sergilemesidir bu... Bu eserleri, bu araçları görmedikçe, tarif etmenin fazla bir yarar sağlamayacağı inancındayım…
Herkesi derinden derine düşündüren, eşsiz ve emsalsiz bir sergidir bu… " diyerek o günlerde şahsıma, en büyük mükâfatı vermişti.
Yalnız Rahmetli S. Fahri ÇELEN mi? Eskişehir’deki, bütün yerel ve ulusal basın mensupları, meslektaşlarımız da şahsıma ve sergiye karşı ilgi göstermişti. Hatta Hürriyet gazetesi ilk sayfadan vermiş, ders araçlarını, Türk milli eğitimine, kazandırmak istemişti.
O günkü gazeteci dostlarımızla, ne kadar övünsek azdır. Ebediyete intikal eden tüm gazeteci dostlarımızı, bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun.
Ayrıca basında, görev almamız bir gönüllülüktür. Gönüllülük, toplumsal projelere, karşılıksız katılmaktır.Yıllardır, gönüllü olarak basında, görev alıyorum. Ülkemize ve Eskişehir’e, kurum/kuruluşlara ve insanlarımıza, faydalı olabilmiş ve rahmetli gazeteci dostlarımıza, “VEFA BORCUMUZU” ödeyebiliyorsak ne mutlu!