İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ardından halka sokak çağrısı yapan CHP’li yöneticiler tarafından, geçtiğimiz günlerde CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması sonrasında da benzer provokatif çağrıların yapıldığına tanık olduk. Ve ne enteresandır ki yargı kararına karşı çıkarak tehditkar bir üslup takınan bu kişiler, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya ve görevli kolluk kuvvetlerine ‘hukuka uyun’ diyerek bir anlamda insan aklıyla dalga geçebiliyorlar.

***

Kendisini sanki üst mahkeme gibi gören söz konusu CHP’li yöneticilerin sergilemiş oldukları bu hukuk tanımaz nobran tavırları, nereye kadar devam edecek bilemiyoruz. Lakin şunu iyi biliyoruz ki siyasi tarihimizde pek çok çalkantılı dönem yaşanmasına rağmen hiçbir zaman yargı kararlarına uymayı reddeden ya da halkı sokaklara çağırarak yargıyı baskı altına almaya çalışan böylesi bir döneme tanık olmamıştık.

Alınan karar doğru olsun, yanlış olsun; siyasiler her zaman kararın gereğini yapmışlardı. Ve hiçbir zaman mahkeme kararını tanımıyoruz gibi provokatif söylemlerde bulunarak ve kitlelerini sokağa çağırarak, vatandaşları kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya getirebilecek sorumsuzca bir yaklaşım sergilememişlerdi. Kimi vesayet odaklarınca yapılan haksızlıklar karşısında bile bu duruşlarından taviz vermemişlerdi.

***

Şöyle ki:

Refah ve Fazilet Partileri kapatıldığında…

Ya da 28 Şubat 1997 postmodern darbesinde medya aracılığıyla hükümet istifaya zorlandığında ve hemen ardından irticacı damgasıyla ordu ve bürokraside yapılan ihraçlar karşısında…

Ve yine bu postmodern darbe kapsamında, başörtülü öğrencilerin eğitim hakkı ellerinden alındığında…

Hatta ‘ikna’ adı altında ‘zulüm odaları’ kurulduğunda...

Dönemin kudretli paşaları tarafından 28 Şubat bin yıl devam edecek dendiğinde…

***

Devam edelim…

26 Mart 1999 tarihinde dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı görevine son verilerek, Kırklareli Pınarhisar Cezaevi’ne gönderildiğinde…

Halkın oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanına, sadece okuduğu bir şiir sebebiyle siyasi yasak getirildiğinde…

Ve şu saatten sonra muhtar bile olmaz dendiğinde…

***

Devam edelim…

14 Mart 2008’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianameyle Anayasa Mahkemesi’nce AK Parti’nin kapatılması ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle yargılandığında…

Ve daha pek çoklarında… Ne halkı sokaklara çağırdılar, ne mahkeme kararını tanımıyoruz dediler, ne de demokratik duruşlarından taviz verdiler. Kaldı ki mutlak suretle haklı oldukları halde.

***

Sonuç olarak geçmişte olduğu gibi şimdi de siyasetçilerimizin yargı kararlarına saygılı olmaları ve mücadelelerini demokratik zeminin dışına taşımamaları gerekir. Ki bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, CHP’nin 38. Olağan Kurultayı ile ilgili davada verilecek karar sonrasında bu yaklaşımı sergileyebilmek belki de her zamankinden daha önemli…

O yüzden de CHP’li siyasilerin, bugün verilecek karar her ne olursa olsun, hukukun üstünlüğü bilinciyle hareket etmelerinin tarihi bir sorumluluk olduğunu unutmamaları gerekiyor.

Yorum sizlerin.

Bendeniz yarın yine buradayım.

Beklerim efendim…

GÜZEL SÖZ:

Önceliklerimiz zorunluluklarımızdan daha büyük olamaz Haklarımız, sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz sürece korunurlar.

- John F. Kennedy