Eylül aylarını hep severim. İçinde doğduğumdan mıdır bilinmez, ruh halimden tutun da dinlediğim şarkılar hatta okuduğum kitaplar bile değişir.

Sonbaharın getirdiği romantizmi yaşamaya çalışmak bile iyi gelir insana.

Ancak son yıllarda bu durum biraz farklı...

Özellikle bu yıl, Eylül ayına gece yarısı gelen fahiş doğalgaz ve elektrik zamlarıyla harikulade gibi bir giriş yaptık.

Hiçbir düzelme emaresi göstermeyen ekonomi ve resmi verilerle bile yeni rekorlar kırmayı başaran enflasyon bir yana çocuğunu okula gönderecek olan dar gelirli vatandaş için okul üniforması, kırtasiye malzemeleri ve zam gelmesine kesin gözüyle bakılan servis ücretleri düşünüldüğünde ‘Bu insanlar nasıl geçinecek’ diye sormadan edemiyorum.

İçimde biraz umudum olsun isterdim ama şu anki gidişatla inanın yok.

TÜİK’in açıkladığı verilere göre TÜFE yıllık bazda yüzde 80,21, aylık yüzde 1,46 arttı.

ENAG’ı ya da Kamu Ar’ı falan hiç karıştırmadan, yalnızca TÜİK’in verileri bile bize eylül romantizmi yerine son 24 yılın gişe rekorları kıran korku filmini izlettiriyor.

Art arda 15 aydır yükselen enflasyon 24 yılın zirvesini gördü. Hem de TÜİK verilerine göre!

Kamu Ar veya ENAG’ı devreye soktuğumuzda ise durum daha vahim bir hal alıyor. Artık korku filmi izlemekten öte filmin ana karakterlerinden birisi haline geliyoruz.

Çünkü Kamu-Ar verilerine göre sebzede yüzde 418,1, meyvede 225,2, tahıldan üretilen ürünlerde ise yüzde 192,7 oranında artış yaşanırken, TÜİK’in verilerine göre gıdada yaşanan enflasyon yüzde 90,25…

Yine ENAG’ın verilene göre, enflasyon aylık yüzde 5,86 arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 181,37’yi buldu.

Aslında sadece TÜİK'in açıkladığı gıda enflasyonu bile asgari ücretlinin nasıl yoksullaştığını gözler önüne seriyor.

Okurken içiniz sıkıldı değil mi?

Yeteri kadar sıkılmadı diyenleri şöyle alalım:

Demokrat Parti İl Başkanı Hüseyin Özcan, haftalık gündem değerlendirmesinde Eskişehir’e kayıt yaptırmaya gelen iki üniversite öğrencisinin başından geçenleri anlattı:

“Ankara’dan ve Kayseri’den Eskişehir’de üniversiteyi kazanmış ve kayıt için gelen 2 çocuğumuz maalesef ki bütçelerine uygun ev bulamadıkları için kayıtlarını yaptırdıkları halde memleketlerine geri döndüler. Bu devletin işi çocuklarını okutmaktır. Bu devletin işi çocuklarına eğitim vermektir. Ama buna rağmen geçim şartları nedeniyle iki tane pırıl pırıl evladımız ağlayarak Eskişehir’i terk ettiler.”

Tüm bunlara rağmen hâlâ içiniz sıkılmadıysa belli ki hayatla ilgili pek bir probleminiz yok demektir.

O zaman sizi Eylül ayının ve sonbaharın güzel romantizmiyle baş başa bırakıyorum.

Umarım bir gün biz de size eşlik edebiliriz…