20 yılda tam 17 kez sistem değişikliği, 7 kez bakan değişikliği. “4+4+4”, LGS’nin kalkması OKS’nin gelmesi, akabinde OKS’nin kalkması ve yerine SBS’nin gelmesi, ÖSS’nin kalkması ve yerine LGS-LYS’nin gelmesi, SBS’nin gitmesi TEOG’un gelmesi…
Yazarken yorulup yarısına gelmeden bıraktım. Evet yazması, okuması ve anlaması çok zor bir mesele milli eğitimimiz. 2002’de okula başlayan ve üniversite eğitimine kadar okuyan bir vatandaşımız defalarca bakan ve sistem değişikliği gördü. Normal ülkelerde en fazla hükümetler değişince kıyısından köşesinden değişen eğitim sistemi bizde aynı parti iktidarında defalarca değişti. Bir türlü rayına oturmayan sistemler, her an koltuğunu kaybetme korkusundaki bakanlar, hiyerarşik düzende ezilen bürokratlar ve bitmek bilmeyen şaibeler. Bunların sonunda da ezilen öğretmenler ve öğrenciler.
2022 senesinde, 12 senelik eğitimini tamamlayan öğrenciler üniversite eğitimi için iki aşamalı bir sınava tabi tutuluyor. (Umarım yazıyı yazarken sistem tekrar değişip yazıyı boşa düşürmez.) Peki sistemimizin 12 sene boyunca bir nakış gibi işlediği öğrencilerimiz bu sınavlarda ne yapıyorlar biliyor musunuz?
Mesela bu sene üniversite sınavının ilk aşaması olan Temel Yeterlilik Testi’nde 12 senelik öğrenim hayatı boyunca eğitim dili, konuşma dili Türkçe olan öğrencilerimiz, 40 soruda ortalama 17,7 net çıkarabilmiş. Yani okuduğu 40 sorunun hemen hemen 18’ini ancak anlayabilmiş. 40 soruluk temel matematik testinde 6,9 net ve 20 soruluk fen bilimleri testinde 3,2 net çıkarabilmişler. Bu bahsettiğimiz sınava öyle binlerce değil 3 milyondan fazla öğrenci girmiş. Ayrıca baraj sistemimiz bu sene kalktığı için birkaç net yapan öğrenci boş kalan kontenjanlara rahatlıkla yerleşti. YÖK’ün açıklamasına göre kontenjanların tamı tamına yüzde 99’u dolmuş.
Daha fazla istatistik verip yazıyı sayılara boğmak istemiyorum. Maalesef 12 sene boyunca okula gönderdiğimiz çocuklarımız niteliksiz eğitim sistemi nedeniyle okuduğunu bile anlayamaz şekilde üniversite sıralarına girdiler. Sırf diploma uğruna kiminin içi boşaltılmış, apartmandan bozma, dağ başına inşaa edilmiş yahut kütüphanesi dahi olmayan 200’e yakın üniversitenin (gerçek anlamda iyi üniversitelerimiz hariç) birinden mezun olacaklar. Haliyle bunca yıl emek verip lisans diploması alan öğrenciler iyi bir iş talep edecekler. Peki ne olacak?
Hemen söyleyeyim. Acımasız bir hayatla karşılaşacaklar. Aralarında gerçekten seçkin bir grup dışında niteliklerinin ne olduğuna bakılmaksızın asgari ücretli bir işe mecbur kalacaklar. Bu arada az bir şanslı grup dışında kendi alanlarında zaten iş bulamayacaklar. Mesela ülkenin en bilinen market zincirlerine gittiğinizde çalışan arkadaşlara gerçek mesleklerini bir sorun. Çoğunun öğretmenlik olduğunu göreceksiniz. Ya da çağrı merkezlerinden gelen ve hepimizin şikayet ettiği aramalar. İşte o telefonların ucunda da üniversite diploması cebinde gençler var. Evinize kargo getiren kurye de öyle. Böyle yüzlerce örnek sayabilirim. Niteliksiz ve içi boşaltılmış eğitim sistemimiz maalesef sayısı milyonları bulan işsiz, mutsuz ve umutsuz bir “ordu” yarattı. Çok uzatmayacağım. Sorun zaten belli. Gözlerini gerçeklere kapatmayan, sadece ideolojilerinin penceresinden bakmayan herkes bu sorunları görür. Asıl önemli nokta çözümün ne olacağı.
Nacizane fikrimi söyleyebilirim. En önemlisi eğitimde “EŞİTLİK”. Ekonomik ve sosyal statüsü ne olursa olsun çocuklarımız belli bir düzeye kadar aynı eğitimi almalılar. Örneğin sosyo-ekonomik düzeyi ortalamanın üstünde olan ailelerde büyüyen çocuk daha ilkokulda bütün imkanlara sahipken işçi bir ailenin çocuğu deftere kaleme muhtaç kalmamalı. Fırsat eşitliğini sağlayabilirsek geleceğe bir nebze umutla bakabiliriz. Ayrıca eğitimin siyasi bir alan olmaktan kesinlikle çıkarılması gerekir. Yani iktidar kimse onun düşüncesinin “milli eğitim” adı altında uygulanmasına bir son verilmeli. Öyle ki eğitim konusu belli bir zümre ya da gruba bırakılmayacak kadar önemli. Geçmişte yapılan yanlışlar hala devam ediyorsa, başarı ve gelecekten bahsetmek anlamsız olur. Yıllar öncesinden yapılan yanlışlar bugün bizleri umutsuzluğu düşürse de bugünden sonrasını kurtarabiliriz.
Ayrıca her konuda bir fikri ve düşüncesi olan siyasilerin yemek yemeği dahi bırakıp “milli eğitimimiz” üzerine kafa yormaları ve gelecek nesilleri bu “kaostan” kurtarmaları gerekir.
Son olarak bende yukarıda bahsettiğim ve şikayet ettiğim eğitim sisteminin bir “mağduru” olarak bu yazıyı yazmakta kendime bir beis görmedim. Umarım gelecek nesiller bizlerin yaşadığı bu “eğitimsizlikten” mahrum kalırlar.