Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu (IFAP)’nun kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1946’nın anısına, 1984 yılından bu yana dünyada ve ülkemizde her yıl 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü kutlanmaktadır.

Dünya ve ülkemizde bu anlamlı gün dolayısıyla bir taraftan çiftçiliğin değeri dile getirilirken, diğer taraftan tarım ve çiftçilerin sorunları ve çözümleri gündeme getirilmektedir.

Ülkemizde, iki binli yılların başında yaklaşık 3 milyon civarında olan kayıtlı çiftçi sayımız, günümüzde 2 milyona düşmüştür. Bu günlerde kırsalda yaşayanların yaş ortalaması 56’ya ulaşmıştır. Diğer yandan halen ülke istihdamının yaklaşık yüzde 18’ni karşılayan tarım sektörü, GSMH’ dan yüzde 5 civarında pay alabilmektedir.

Ülkemizde, her geçen gün artan fide, tohum, ilaç, gübre ve mazot fiyatları üreticiyi zorlarken bu yıl meydana gelen don olayı çiftçiyi daha da zor durumda bıraktı. Tarımla ilgili olarak devletin, ivedilikle güçlü bir politika üretmesi gerekiyor.

Geçmiş yıllarda Ankara'da, düzenlenen Türkiye Esnaf Buluşması'nda, konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, "Milletimiz, özellikle sebze ve meyve fiyatları, başta olmak üzere günlük hayatını doğrudan etkileyen, fırsatçılar karşısında, haklı olarak çok öfkelidir. Biz de öfkeliyiz. İşte onun için, bu tanzim satışların kurulması, kararını aldık. " ifadelerini kullandı.

Elbette fiyat artışlarında bazı esnaf sorumlu olabilir ama çözüm, her alanda “üretim” dir. Özellikle sebze ve meyve fiyatlarındaki artışı önlemek için, tarım alanları korumalı, tarıma yeterli destek verilmeli ve tarımsal üretim artırılmalıdır.

Yıllardır siyasi iktidarlar tarafından “Tarım Reformu” sürekli gündeme getirildi ama bir türlü hayata geçirilemedi. Yanlış tarım politikaları sonucu, yaşanan bu olumsuz koşullar, reel sektörü etkilediği kadar tarım sektörünü de büyük ölçüde etkiledi.

Öte yandan ülkemizde, yeteri kadar tarım alanı olmadığı halde, mevcut tarım alanları da çeşitli nedenlerle yok olmaktadır. Ülkemizde, 814,578 km²' olan yüzölçümü içerisinde tarım yapılabilir, 28 059.000 hektar tarım arazisi bulunmaktadır.

Devlet Su işleri verilerine göre bu alan içinde ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisi 8.500.000 hektardır. Hala kamu yatırımları ile gerçekleştirilen, sulamalar ve halk sulamalarının toplam alanı 3. 829. 175 hektardır.

Ülkemizde, Devlet Su İşleri tarafından inşa edilerek, işletmeye açılmış tarım alanı, 2.072.571 hektardır. Bu alanın, 169.737 hektarlık kısmı, imar ve imarsız yapılaşmalarla tarım dışı bırakılmıştır.

Hâlbuki bu topraklar, 1.sınıf tarım toprağı vasfında, sulama ve drenaj tesisleri yapılmış, kısmen de yılda iki ürün alınan, tarım alanlarıdır. Son 20 yıl için de bu şekilde yok olan tarım alanı, Bursa, Manisa, Tokat, Bolu, Söke, Mersin ve Eskişehir ovaları sulama alanlarından daha büyüktür.

Eskişehir, 1.365.248 ha. Yüzölçümüne sahiptir. Bunun, 582.500 ha. alan, yani ili yüzölçümünün %42.7’si, tarım arazisidir. Eskişehir’de, sulanabilir tarım arazisi, 350133 ha.(%59.64), sulanan arazi 83135 ha (%14.2) sulanamayan arazi ise, 226102 ha (40.46) dır.

Eskişehir’de mevcut tarım alanlarından yeteri kadar yaralanamadığı gibi, çeşitli nedenlerle mevcut tarım alanları da yok ediliyor. Nitekim geçmiş yıllarda, Tepebaşı Ziraat Odası Başkanı Sayın Süleyman Buluşan, Eskişehir’de, 11 bin dönüm verimli tarım arazisinin, beş yıl içerisinde imara açılarak yok edildiğini söyledi.

Türkiye’nin önde gelen tarım merkezlerinden, Mersin’de son 15 yılda 90 bin, Adana’da 200 bin, Hatay’da 60 bin dekarlık tarım alanı yok oldu. Antalya’da ise imarlaşmanın yanı sıra, “turizm” adı altında, otel ve tatil köylerine ayrılan bölgelerin de içine girmesiyle 170 bin dekarlık verimli tarım arazisi, imara açılarak betona gömüldü. Hatta bir yetkilimiz, bu illerde tarımın dağlarda yapıldığını söylemişti.

Türkiye’de tarım sektöründe, düzenli bir kayıt sistemi ve veri tabanı yok. Tarımsal işletmeler, teknik ve ekonomik büyüklüğün altında ve çok parçalı yapıdadır. Toplulaştırmaya ise yok denecek kadar azdır.

Tarım sektöründe, sermaye birikimi ve örgütlenme yetersizdir. Ürün planlaması ve yönlendirilmesi yapılmamaktadır. Çiftçilerin, büyük çoğunluğu bir yıl evvelki mahsullerle ilgili arz-talebe göre ekiş yapmaktadır. Tarımsal pazarlama faaliyetleri yeterince gelişmemiş destekleme politikaları yönlendirici olmayıp, kaynaklar çiftçilere yeterince ulaşmamaktadır.

Türkiye’de yıllardır gündemden düşmemesine rağmen, “SANAYİ-TARIM” entegrasyonu sağlanamamıştır. Yani tarım ürünleri, sanayinin motoru haline getirilemedi. Tarım arazileri amaç dışı kullanılıyor ve erozyona karşı korunamıyor. Tarımsal ürünlerde yeteri kadar verim artışı sağlanamamıştır.

Ülkemizde, tarım sektöründe verimliliği artırmak, teknolojik inovasyonlar, sürdürülebilir uygulamalar, eğitim, genetik ilerlemeler ve etkili pazarlama stratejileri gibi bir dizi önlemi birlikte uygulanarak köylüye, her türlü destek de verilmedir. Çünkü Türk köylüsü, dün olduğu gibi bugün de ve gelecekte de Türk toplumunun teminatıdır.

Nitekim Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, “Milletimiz çok büyük acılar, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.” demiştir.