Ülkemizde anayasalar, sürekli değiştirildi. Nitekim 1876 Kanun-i Esasi(I.Meşrutiyet): Türklerin ilk Anayasasıdır. T.C.nin ilk Anayasası, 1924 Teşkilat-Esasi, 1961 T.C. Anayasası, 1982 T.C. Anayasası meydana getirilmiş, bugünde iktidar 1982 anayasası varken yeni bir anayasa için girişimler gündemde.

Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde mevcut anayasa tam 21 kez değişikliğe uğradı. Özellikle son 2 değişiklik, sistem değişikliği de içerdiğinden, Anayasa’nın ilk hâlinden pek bir eser bırakmadı ama hâlâ bu anayasa değişikliği gündemden düşmüyor.

Oysa Türkiye'de sık anayasa değişikliği yapılırken, pek çok ülkenin, anayasaları kalıcıdır. Nitekim ABD Anayasası 17 Eylül 1787'de, Kanada Anayasası 1867, Fransız Anayasası 1793'te meydana getirilmiş olup hala yürürlüktedir.

Yeni Anayasa yapılsa da uygulamada hiçbir şey olmayacaktır. Nitekim 1961 ve 1982 Anayasalarının 2. maddelerine göre, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” ifadeleri yer aldı. Ancak arzu edilen boyutta hayata geçirilmedi.

Pek çok kesime uyarı niteliği taşıyan Anayasa’nın 138. maddesindeki, “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.hükmü göz ardı edildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanlarımızdan Sayın Haşim Kılıç, Anayasa mahkemesinin 47. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, “Mahkemeleri yönlendirme ve etkileme çabaları ile hâkimlerin ve savcıların özel hayatlarının didiklenerek vicdani kanaatlerinden uzaklaştırma gayretleri suçtur. “ demiştir.

Ayrıca Türkiye’de, demokrasi ile özdeşleşmiş olan Cumhuriyet, hukuk devletinin güvencesinden yoksun bırakılamaz. Cumhuriyetin niteliklerinden olan demokrasi ve hukuk devleti birbirini tamamlamaktadır.

Anayasanın üstünlüğü, anayasanın hukuk düzeni içinde, en yüksek hukuk kurallarını içermesi demektir. Anayasa kurallarının kendisinden sonra gelen, tüm yasa kurallarından üstün olması, bu kuralların tümünün anayasa kurallarına uygun olması zorunluluğunu doğurur.

Anayasa Mahkemesi Başkanlarında Sayın Zühtü Arslan da “Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırılık konusunda bir karar verdikten sonra bu aykırılıkta ısrar, anayasanın kasten ihlalidir. Bu bilinçle Anayasa Mahkemesinin gerek norm denetiminde gerekse bireysel başvuruda tespit ettiği anayasaya aykırılıktan sonra bu aykırılığın giderilmesi, tüm kurum ve kuruluşların temel vazifelerinden biridir." ifadelerini kullandı

Ulusal iradeyi temsil eden parlamentoda oluşan çoğunluğun Anayasaya uygun hareket edip etmediğini incelemek demokrasinin ve özellikle hukuk devletinin doğal gereğidir. Asıl olan da Anayasa’nın üstünlüğüdür.

Ülkemizde yeni anayasa girişimleri gündemdedir. Anayasa yapmak, güç bir iştir. Onun içinde ‘ Toplum Katılımı” ve “ Ortak akıl” ve “Orta payda” gibi kavramların, çalışmalara hakim kılınması, toplumun tüm kesimlerinin önerilerinin dikkate alınması olmazsa olmaz konumdadır.

Anayasa tüm vatandaşları, kapsayan demokratik hakları içermelidir. Ancak yeni Anayasa’da, bölgesel milliyetçilik, etnik ayrıcalıklar, etnik dil asla kabul görmemelidir. Bu unsurları içeren bir Anayasa, ülkemizde "DİNSEL" ve "ETNİK" nefreti körükleyerek sonuçta da kaos yaratır.

Nitekim CIA Başkanlarından George J. TENET, ABD üniversitelerinde, , " NERDE, BİR ÖN YARGI VE NEFRETLE KARŞILAŞIRSAN KARŞILAŞ MÜCADELE ET. NERDE KAOS VARSA BİL Kİ, ARKASINDA DİNSEL VE ETNİK BİR NEFRET VEYA ÖNYARGI VARDIR." Demiştir.

Anayasa değişikliklerinde, siyasi iktidarlar yanında, diğer siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, devletin önde gelen anayasal kurumları ve akademisyenlerde katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Bu tutum, hem demokratik olacak, hem de hazırlanan anayasa toplumun tüm katmanları tarafından da kabul görecektir.

Ülkemizde gerçekleştirilecek olan çağdaş demokratik bir anayasa da özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, güvenceli, devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen “hukuk devleti” ilkesini yaşama geçiren bir “Anayasa” oluşturulması gerekir.

Hukuk devletinde, yasama ve yürütme erklerine karşı Anayasa ve hukukun üstünlüğünü sağlama ve koruma görevi yargınındır. Erkler arasındaki işbölümü ve denge ile temel hak ve özgürlükler hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesiyle güvence altına alınabilir.

Devlet organlarının üstün kurallara bağlılığının sağlandığı ölçüde hukuk devleti gelişir. Devletin hukuka bağlanması ve hukukla sınırlanması erkler ayrılığı ilkesi ile gerçekleşir. Yasama ve yürütme organlarının yargı tarafından denetimi hukuk devletinin gereklerindendir.

Halkımız, özellikle siyasi otoriteler, hukuk devletini gerçekleştirmek için üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmelidir. Çünkü Hukuk devleti, çağdaş demokrasilerde devletin belirleyici niteliğidir.

Yeni anayasa değişikliği isteğinde, ne ile karşılaşacağı henüz net değil ama

Ülkemizde, toplumsal uzlaşma olmadan yapılan anayasa da kalıcı olmaz. Yapılırsa da sürekli tartışma ve eleştiri konusu olur. Ülke genelinde, gerginlik, kutuplaşma ve zıtlaşmalara, ivme kazandırır. Sıkça da değişiklik yapılır. Ülkemize de vakit kaybettirir.