Öncelikle bana bu köşede ses olma imkânı tanıyan Şehir Gazetesi’ne teşekkür ederek başlamak isterim. Geçtiğimiz günlerde gazetemizde birinci yılımı doldurdum. Bir yıl boyunca Eskişehir’in gündemini takip etmek, sorunlarına kulak vermek ve kentin nabzını tutmak benim için hem mesleki hem de insani açıdan çok değerli bir tecrübe oldu. Sanattan spora, siyasetten ekonomiye, eğitimden sosyal hayata kadar Eskişehir’de gündem neyse yakından tanıklık etme fırsatı buldum. Bu köşede de sizlere sadece gözlemlerimi değil, aynı zamanda şikâyetlerimi, dileklerimi ve Eskişehir’e dair “meramımı” aktaracağım.
Eskişehir denilince, şüphesiz ki akla gelen en temel meselelerden biri ulaşım. Fakat burada bahsettiğim yalnızca sokakları kilitleyen trafik ya da durmaksızın işleyen ışıklar değil; insanların gündelik yaşamını doğrudan etkileyen, onların psikolojisine dokunan, sabırlarını tüketen ve hayat kalitelerini aşağıya çeken bir sosyal problemden söz ediyorum.
Sabah saatlerinde gözlemlemek bile yeterli… Bir anne çocuğunu okula yetiştirmek için evden aceleyle çıkıyor; tramvay durağında bekleyen öğrenciler sınavına geç kalmamak için kaygıyla saate bakıyor; işçi, sanayiye ulaşmak için otobüse binmeye çalışıyor ama kalabalık arasında nefes alacak yer bulamıyor. Direksiyon başındaki babalar, dakikaların ellerinden kayıp gitmesiyle sinirleniyor. Bir saatlik yol, sanki bütün günün ağırlığını omuzlara yüklüyor. Oysa kaybedilen sadece zaman değil; sabır, enerji ve gün içinde yaşanabilecek küçük mutluluklar da bu trafik girdabının içinde eriyip gidiyor.
Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler’in geçtiğimiz günlerde yaptığı bir paylaşım, bu durumu çarpıcı şekilde özetledi:
“Eskişehirlilerin hayatı bu göç görüntüsüyle geçip gidiyor! Sanayi bölgesi, siteler ve şehir hastanesinin yoğunluğu, şehirler arası trafiğe ekleniyor. Haftanın altı günü sabah ve akşam bir saatimiz yolda heba oluyor. Kuzey Çevre Yolu meselesi bir an önce çözüme kavuşmazsa, vakit kaybı ve kaynak israfı devam edecek.”
Gerçekten de, Kuzey Çevre Yolu artık bir “beklenti” olmaktan çıkıp “zorunluluk” haline geldi. Vatandaş, yıllardır verilen sözlerin bir kez daha yinelenmesini değil, sahada somut icraat görmeyi bekliyor. Çünkü trafikte kaybolan her dakika, insan ömründen çalınmış bir an demek.
Ancak ulaşım, Eskişehir’in en görünür ama tek sorunu değil. Şehirde yaşam mücadelesi veren binlerce aile için asıl gündem, geçim derdi. Yüksek kiralar, artan gıda fiyatları, faturaların omuzlardaki baskısı… Bir asgari ücretle hem çocuk okutmaya çalışan anne-babalar var, hem de torununa harçlık verememenin utancını yaşayan emekliler. Üniversite kenti dediğimiz Eskişehir’de, gençlerin çoğu hayatlarının en güzel yıllarını ev kirası ve ulaşım giderleri arasında sıkışarak geçiriyor. Evde bir tas çorba kaynatabilmek, çoğu aile için büyük bir çaba ve fedakârlık gerektiriyor.
Bu tablo karşısında vatandaşın gündeminde aslında siyasetin tartışmaları ya da partiler arasındaki polemikler yok. İnsanların derdi günlük hayatın gerçekliği: Bugün o çorba kaynayacak mı, elektrik faturasını ödeyebilecek miyim, çocuğum okula kitap deftersiz gitmeyecek mi? İnsanlar artık laf değil, çözüm istiyor.
Siyasetin dili değişiyor, çünkü toplumun beklentisi değişti. Eskiden insanlar bir partinin ismine bakarak oy verirken, bugün daha çok kişiye, icraata, somut çözüme bakıyor. Eskişehir halkı sabırlıdır, üretkendir, çalışkandır. Ancak sabır da bir yere kadar… Artık herkes, kavganın değil çözümün, vaatlerin değil icraatın hayata geçtiği bir şehir hayal ediyor.
Belki bu köşe, o çözümün ilk adımı olamaz. Ama en azından şunu yapabilir: Sesini duyuramayanların sesi olabilir. Çünkü kent dediğimiz şey yalnızca binalardan, yollardan, araçlardan ibaret değildir; kent, içinde yaşayan insanların umutlarıyla, dertleriyle, hayalleriyle vardır. Eğer biz bu sorunları görmezden gelirsek, asıl kaybolan yalnızca zamanımız değil, geleceğimiz olur.
Eskişehir, her şeye rağmen yaşaması keyifli bir şehir. Ama bu güzelliği gölgeleyen sorunlar çözülemediği sürece, insanlar her gün sabırla ama yorgunlukla uyanmaya devam edecek. Benim dileğim, bu sayfada yazılan her satırın, yetkililer için bir uyarı, vatandaş içinse bir teselli olması. Çünkü biliyorum ki bu şehir daha iyisini hak ediyor.
Ve son olarak, bir soruna farklı bir bakış açısı, büyük bir değişim başlatabilir; esen kalın.