Doğanın fısıltısını duymayan bir şehir, sonunda çığlıkla uyanır. Eskişehir de şu anda o eşiğe dayanmış durumda. Çünkü Sakaryabaşı susuyor. Sesi kısık, suyu çekilmiş, gözü yaşlı bir kaynak haline geldi. Ve biz, gözümüzün önünde yaşanan bu çöküşe hâlâ seyirciyiz.

Sakaryabaşı sadece bir doğa manzarası değildir. O, bu toprağın ana damarıdır. Sakarya Nehri’nin doğduğu, yüzyıllardır bereket taşıyan, köylünün tarlasını, ağacın kökünü, toprağın yüreğini sulayan bir kaynaktır. Şimdi ise kuruyor. Ama bu bir doğa olayı değil. Bu, bir ihmalkârlığın sonucudur. Bu, yıllardır ertelenen sorumlulukların, yerine getirilmeyen sözlerin, siyasetle doğa arasına duvar örenlerin ayıbıdır.

Hatırlayan olur mu bilmem… Yıllar önce Sakaryabaşı’ndan Eskişehir’e içme suyu taşınması planlandı. Protokoller imzalandı, açıklamalar yapıldı, törenler düzenlendi. Ne oldu? Hiçbir şey. Su borulara girmedi ama vaatler gazetelere manşet oldu. Bugün hâlâ o proje hayata geçirilmiş değil. Ve şimdi Sakaryabaşı’nın suyu değil, umudu tükeniyor.

Gelin biraz daha geniş bakalım tabloya…

Bu sadece bir su meselesi değil. Bu, bir tarım meselesidir. Bu, bir gıda güvenliği krizidir. Çünkü su, sadece içmek için değil; üretmek için de gereklidir. Sakaryabaşı’nın gözeleri çekildikçe, tarla kurur, fide solar, mahsul azalır. Çiftçi tarlasına değil, bankaya bakar. Köylü toprağından değil, şehirden medet umar.
Ve bu süreçte biz şehirde yaşayanlar da zannediyoruz ki bu bizi etkilemez. Ama o suyun yokluğu soframıza geç gelecek domateste, zamlı ekmekte, ithal mercimekte karşımıza çıkar.

Dahası da var.
Sakaryabaşı yalnızca insan için değil, tüm bir ekosistem için hayattır. Suyun çekilmesi, kuşların göç yollarını bozar. Balıkların üremesi durur. Böcekler, kurbağalar, sazlıklar; zincirleme şekilde yok oluşa sürüklenir. Yani bir gözede yaşanan kayıp, onlarca tür için yıkım demektir.

Ve soruyorum şimdi:
Bunca yaşamsal önemi olan bir doğal miras neden korunmaz?
Yetkililer neden hâlâ sessiz?
DSİ neden devreye girmez?
Çiftçiye alternatif kaynak yaratmak neden akla gelmez?
Belediyeler neden bu felaketi sadece izlemekle yetinir?

Belki de bu soruların cevabı çok basit: Çünkü susan bir doğa, oy kullanmaz. Seçim kazanmaz. Manşet olmaz.
Ama ne gariptir ki, bir gün gelir; o doğa olmadan hiçbir şey de olmaz.

Sakaryabaşı susarsa, yalnızca bir su kaynağı değil, bir kültür, bir tarih, bir yaşam biçimi de yok olur. Bu şehri yönetenlere de düşen ortak sorumluluk şu:
Artık geç olmadan harekete geçmek. Sadece bugünü değil, geleceği korumak.

Sakaryabaşı bizim vicdan sınavımızdır. Ve ne yazık ki, şu an sınıfta kalmak üzereyiz.