Geçmiş yıllarda Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından, küresel iklim değişikliğine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen "Dünya Saati (Earth Hour)" eylemi onlarca ülkenin katılımıyla gerçekleştirildi. Eyleme, dünya genelinde yaklaşık 1 milyar kişi destek vermişti.

Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) Küresel İklim Durumu raporuna göre, insan kaynaklı iklim değişikliğinin açık işaretleri 2024 yılında yeni zirvelere ulaştı ve bazı sonuçların geri döndürülemez etkileri yüzlerce hatta binlerce yıl sürecek.

BM’ ye göre de 2000 yılından bu yana kuraklıkların sayısı ve süresi %29 arttı. 1970'ten 2019'a kadar hava, iklim ve su tehlikeleri, çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde afetlerin %50'sinden kaynaklı ölümlerin %45'inden sorumluydu.

1998'den 2017'ye kadar kuraklık küresel ekonomik kayba yaklaşık 124 milyar ABD doları tutarına neden oldu. Gelecekte ise 2,3 milyardan fazla insan su sıkıntısıyla karşı karşıya kalacaktır.

Kuraklığa karşı eylem artırılmazsa, 2030 yılına gelindiğinde, yaklaşık 700 milyon insanın kuraklık nedeniyle yerinden olma riskiyle karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor. 2040 yılına kadar her dört çocuktan birinin aşırı su kıtlığı yaşanan bölgelerde yaşayacağı tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi'nin (UNCCD) yeni raporuna göre de kuraklıkla başa çıkma konusunda insanlık bir yol ayrımındadır. 2050 yılına gelindiğinde, kuraklıklar dünya nüfusunun dörtte üçünden fazlasını etkileyebilir ve tahmini olarak 5,7 milyar insan su kıtlığı çeken bölgelerde yaşayacak.

Birleşmiş Milletler (BM) desteğiyle hazırlanan yeni bir rapor, son iki yılda tarihin en ciddi kuraklıklarından birkaçının gerçekleştiğini tespit etti. Raporda Türkiye'nin 2030'da ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya kalabileceği uyarısı da yapıldı.

Şu bir gerçek ki son yıllarda, mevsimler birbirine karıştı, baharı görmeden yaz geldi. Dünya ve ülkemizin, her yerinde görülmeye başlayan kavurucu sıcaklar, kuraklık, seller, insanlığın yeni kâbusu haline dönüştü.

Bilim adamları dünyada, karbondioksit oranı artığını, deniz seviyesinin yükseldiğini, okyanusların ısındığını, buzulların erdiğini, küresel ısınmanın önüne geçilmezse felaketin kapıda olduğunu sürekli tekrar ediyorlar.

Diğer yandan son yıllarda, dünyada ve ülkemizde orman yangınları artıyor, göller küçülüyor, ırmaklar kuruyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, göç dönemleri değişiyor, sıcaklık artıyor ama hala insanlar bu gelişmeleri, yeteri kadar dikkate almıyor.

Bütün bu gelişmelerin sebebi olarak da, insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artması gösteriliyor.

Atmosferdeki karbondioksit gazı tabakası tıpkı bir “sera” gibi güneş ışınlarının içeri girmesine izin veriyor ancak ısının dışarı çıkmasına engel oluyor. Eğer sera etkisi olmasaydı, dünyada yaşam olmazdı. Küresel ısınma bu dengeyi altüst etti.
Küresel ısınmaya neden olan küresel sera gazı salınımının dörtte üçüne kömür, petrol ve doğalgaz tüketimi yol açarken, dörtte birine ise tarım ve ormansızlaşma yol açıyor.

Çin ve Hindistan’ın bu artışa, büyük katkısı olduğunu öne sürüyorlar. Ancak, dünya karbondioksit üretimini sıraya koyduğunda, ABD başı çekiyor. Atmosfere, yılda 220 milyon ton karbondioksit bırakan Türkiye ise 20.sırada. 2010 yılında, bu rakam 400 milyon tonlara ulaşacağı söyleniyor.

Dünyada atmosfere, yılda ortalama 21 milyar ton karbondioksit salınıyor ve bu miktar giderek artıyor. Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF) nın raporuna göre de Akdeniz havzasında bulunan Türkiye’de, 40 dereceye yakın sıcaklıklar, mevsim normali olacak ve tarım alanlarının, yüzde 40’ı kuruyacaktır.

Kuzey Yerkürenin en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, küresel ısınma nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin erimesi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerinin sular altında kalmasına neden olacak. Dünyamızın akciğeri olan Amazon ormanları ise günden güne yok oluyor.

Bilim adamlarına göre, küresel ısınma önlenemediği taktirde, Türkiye, Kuzey Afrika’ya dönecek. Yağışlar azalacak, başta GAP bölgesi olmak üzere, tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek. Baraj göllerinde, su seviyesi azalacak, hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacaktır.

Ülkemizde, iklim değişikliği Akdeniz yerine Karadeniz’i öne çıkaracak. Kar yağışı, giderek azalacak. Hatta kış mevsimi ortadan kalkacak. İklim değişiklikleri, göçlere neden olacaktır. Türkiye'de yaşayanlar, kuzeye yerleşmeye çalışacak. Araştırmalara göre, 2030’da Türkiye’nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar 2-3 derece artacaktır.

İklim değişiklinin, ihmal edilecek bir tarafı yoktur. Bu alanda yapılacak, her ihmal, çevre felâketi hızlandıracaktır. Bu nedenle de küresel ısınmanın etkileriyle mücadele etmek için uluslararası iş birliği oldukça önemlidir. Hükümetlerin, şirketlerin ve bireylerin katkıda bulunması, gezegenimizi ve gelecek nesilleri korumak için bir zorunluluktur.