Erzincan’daki Anagold Madencilik tarafından işletilen İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde toprakların istiflendiği bölgede toprak kayması meydana geldi. Faciada 9 işçi toprak altında kaldı.
Açılan davalara karşın proje iptal edilmedi. Aktif fay hattı üzerinde bulunan madende Haziran 2022’de içerisinde siyanür de bulunan karışımı taşıyan bir boruda kırık oluşmuş, 2 saat 15 dakika boyunca Fırat Nehri’ne 20 metreküp karışım akmıştı.
Daha önce madene karşı birçok kez dava açan ve Anayasa Mahkemesi’nce de haklı bulunan bölge sakinlerinden Sayın Eşref Demir “Burada yaşanacak felaketi defalarca kez dile getirdik. Mahkemeye taşıdık. Yaşananlar tesadüf değil. Cevher döküm sahasının üçte ikisi kaydı. Siyanürlü toprak etrafa yayıldı” dedi.
Erzincan’daki siyanürle ilgili, gerçekler ve kaygılar ortada iken, TMSF yönetimindeki Koza Altın İşletmelerinin, yaşam alanlarının yanı başındaki 40 hektar alana, 1 milyon 750 bin metreküplük, siyanürlü ikinci atık depolama tesisinin, ÇED raporu onaylandı..
Oysa altın, 51 çeşit yöntemle çıkartılırken, en ucuz yöntem olan siyanür tercih edilmektedir. Ancak siyanür, çok zehirli bir maddedir. Çok düşük miktarı bile, insanlarda ve hayvanlarda ölümlere neden olmaktadır. Bunun içindir ki siyanür kullanımı sırasında, gerekli bütün önlemler, eksiksiz olarak ele alınmalıdır.
Ayrıca WHO (Dünya Sağlık örgütü)’nun, ağır metallerin, yeraltı sularına geçmesi halinde, 50 kilometre uzağa gidebildiklerini tespit etmiştir. Kaymaz Atın Maden Yatağı’nda siyanür sayesinde, ayrışan ağır metaller, yer altı sularına geçmesi halinde, Kaymaz, Çifteler, Mahmudiye ve Sivrihisar bölgelerindeki yer altı suları, zarar görür.
Yine çevre Avukatı, Sayın Senih Ozan, bir panelde, “İzleyiciler arasında bulunan, halk sağlığı uzmanı dostumuz, 'Altın madeni bulunan, 30 kilometrekarelik alanda canlı yaşamaz,' diyor. Bölgede bulunan tüm canlılar, tehlike altındadır. Danıştay'ın, bu bölgede, sağlıklı yaşam hakkının risk altında olduğuna ilişkin kararı vardır. Yani bölgede altın madeni işletilmesi Danıştay kararı ile yasaklanmıştır. Bu kesin bir karardır. Ama hükümet, bölgede altın madeni işletme izni veriyor. TCK'nin 146’ncı Maddesine göre mahkeme kararları geciktirilemez” demişti.
Kaymaz Altın Maden Yatağı ile ilgili gelişmeleri, yıllardır yakından takip ettik. Hatta mücadelenin içinde de bulunduk, Gelişmeleri de, köşemizde, kamuoyu ile paylaştık. Gerçekleştirilen tesisin de, her aşamasında bilgi sahibi olduk.
Kaymaz Altın Maden Yatağı ile ilgili en büyük tehlike siyanür ve ayrışan ağır metallerin çevreye vereceği zararlardır. Çünkü siyanürün zararını, tabiat kendi kendine yok edemez. Yöredeki, yeraltı suları da zarar görüyor. 300 miligram siyanürlü su, insanı 30 saniyede öldürüyor.
Yıllardır, doğa korumacıların en büyük kâbuslarından biri olan siyanürle madencilik, Avrupa Parlamentosu'nun 5 Mayıs 2010 tarihli gerekçeli kararıyla, Avrupa Birliği'nde 2011 yılının sonuna kadar tamamen yasaklanmıştır.
Aslında tehlike geliyorum demişti. 1986 yılında, Başbakan olan Rahmetli Turgut Özal’ın, isteği doğrultusunda hazırlanan 3213 sayılı maden kanununun ardından, Eurogold, Tüprag, Dardanel, Cominca, Anglo Tur, Anatolia Minerals, Eldorado gold gibi şirketler, gerekli izinleri alıp, arama çalışmalarına başladılar.
Yine AKP Hükümeti tarafından 5 Haziran 2004 tarihinde, TBMM’den geçirilen 5177 sayılı değişiklik ve 5213 sayılı Maden Kanunla yabancı sermayeye, maden işletme ruhsatı alma konusunda büyük kolaylıklar sağlandı.
Bu yasa gereği, ülkemizde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in verdiği soru önergesine yanıtında, Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş, mevcut durum itibarıyla, yürürlükte olan 118 farklı yabancı firmaya, ait 593 maden ruhsatı bulunduğunu belirtti.
Bu şirketlerin, ülkemizdeki aramalar sonucu devlete sunduğu gerçek fizibilite çalışmalarına ve yapılan anlaşmalara ulaşmak mümkün değildir. Çünkü bu bilgiler gizli tutulmaktadır. Ne acıdır ki yabancılarda olan bilgiler, Türk halkından saklanmaktadır.
Ülkemizdeki madenler çıkartılarak, ülke ekonomisine katkıda bulunmalıdır. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak ülkemizin, menfaatlerini ve çevreyi koruyacak yasalar yeterli değildir. Mevcut yasalarla, ülkemiz hem ekonomik hem de çevre felaketi ile karşı karşıyadır.
Öte yandan son yıllarda, Eskişehir bölgesinde, madenler, taş ve kum ocakları ile ilgili ÇED raporu hazırlanmadan, bölge halkı bilgilendirilmeden, en önemlisi de rızası alınmadan, hazine arazileri, önce satın alınıyor daha sonra da işletiliyor. Çevre iyileştirmesi yapılmadan da kendi kaderine bırakılıyor.
Diğer yandan bu alandaki anlaşmazlıklarda, ülkemizde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devletin ve şirketlerin dışında, anlaşmazlıkları çözecek ve sonuca bağlayacak, “Bağımsız Kurullar” oluşturulmamıştır. O nedenle de alınan kararlar, kamuoyu önünde kabul görmüyor. Halktaki kaygı artarken, şirketler ise yanlış uygulamaya devam ediyorlar.
Anayasanın 168. maddesine göre "madenler, devletin hüküm ve tasarrufundadır." Yani halkın malıdır. Madencilik faaliyetlerinin ise mühendislik bilgi ve teknolojisi kullanılarak, kaynak kaybına yol açmadan, çevreyle uyumlu, işçi sağlığı - iş güvenliği esasları çerçevesinde yapılması mümkündür ve bu konuda sorumluluk siyasi iktidarındır.
Madenler, siyasi iktidarlara, bırakılmayacak kadar da önemlidir. O nedenle de halkımız tarafından madenlerle ilgili gelişmeler yakından takip edilmeli, ilgililer de maden yataklarını, sürekli denetlemeli, tedbirler de vaktinde alınmalıdır. Çünkü son pişmanlık fayda vermiyor, sorunları da çözmüyor.