Her yıl 3 Aralık geldiğinde, engellilik üzerine çok konuşuruz ama aslında çok az yüzleşiriz. Sokaklarda, iş yerlerinde, okullarda karşımıza çıkan engelleri çoğu zaman görmezden gelir; yaşamın sadece “bizim gibi” insanlar için tasarlanmış olduğunu sanırız. Oysa 3 Aralık Dünya Engelliler Günü tam da bu yanılgıyı kırmak için var.

Bu yıl Eskişehir’de de bu farkındalığı artırmak adına bir sergi düzenlendi. Özel bireylerin yıl boyunca emek vererek hazırladığı eserlerin yer aldığı bu sergi, yalnızca sanatın birleştirici gücünü değil, aynı zamanda engelli bireylerin toplumsal hayatta ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu da bir kez daha hatırlattı. Böyle etkinlikler belki bir günde her şeyi değiştirmez ancak toplumun gözünü açan küçük ama güçlü adımlardır.

Engellilik çoğu zaman kişiye yüklenen bir özellik gibi algılanır.

“Engelli birey”…

“Engelli öğrenci”…

“Engelli çalışan”…

Ama gerçekte engel, bireyin kendisinde değil; bireyin yaşadığı çevrede, toplumun kurduğu yapıda ve bizim alışkanlıklarımızdadır. Bir kaldırım yüksekse, bir bina rampasızsa, bir işveren önyargılıysa, bir eğitim ortamı kapsayıcı değilse… Asıl engel budur. 3 Aralık, işte tam bu noktada bir farkındalık günüdür: Engeli olan birey değil, engeli üreten toplumdur.

Eskişehir’de düzenlenen sergi, özel bireylerin yaratıcılığını görünür kılmak açısından önemli bir adımdı. Her eser, yalnızca bir üretim değil; aynı zamanda bir mesajdı: “Ben buradayım, üretiyorum ve toplumun içinde yer almak istiyorum.”

Bu tür sergiler, bize unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatır:

Engelli bireyler sadece destek bekleyen insanlar değildir. Üreten, hisseden, öğrenen, öğreten, katkı sunan bireylerdir. Onların potansiyelini görmek, ancak fırsat eşitliği yaratılınca mümkündür. Engellilerin topluma katılması bir “yardım” değildir. Bu, bir lütuf hiç değildir. Bu, kimsenin kimseye iyilik yapması da değildir. Bu, en temel insan hakkıdır. Bir bireyin sosyal hayata, eğitime, istihdama katılması için uygun koşullar sağlanıyorsa, bu toplumun gelişmişliğini gösterir. Eğer sağlanmıyorsa, o toplumun vicdanında ciddi bir eksiklik vardır.

Bu günün amacı süslü cümleler kurmak değil; toplumun engellilerle ilgili gerçek bir dönüşüm yaşamasına vesile olmaktır.

Okullar daha kapsayıcı olmalı.

İş yerleri önyargısız olmalı.

Şehir planlaması herkes için erişilebilir olmalı.

Medya, engelli bireyleri aciz ya da “mucize” figürü olarak göstermekten vazgeçmeli.

Ve toplum, engelliliği bir kimlik değil bir yaşam hali olarak görmeyi öğrenmeli.

Eskişehir’de yapılan sergi bir başlangıçtır; sözü sanata, emeğe ve görünürlüğe bırakmanın bir yoludur. Ama esas yapılması gereken, bu yaklaşımın her gün devam etmesini sağlamak.

3 Aralık bize şunu hatırlatır: Engelliliği konuşmak, sadece engelli bireyleri anlamak değil; kendi kör noktalarımızı, alışkanlıklarımızı ve sistemimizin eksiklerini anlamaktır.