BBP Lideri Mustafa Destici Eskişehir’de basın mensuplarıyla buluşmasında 1 saati aşan bir gündem değerlendirmesi yaptı. Rusya - Ukrayna savaşındaki Türkiye’nin diplomatik hamlelerinden Suriye’deki iç savaşta Birleşmiş Milletlerin rolüne öğretmen maaşlarından TÜİK’in ekonomi verilerine kadar birçok konuya değindi.

Ancak konuşmasının sonunu 6’lı masa ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağına ayırdı. Sayın Destici birden bire, Kılıçdaroğlu’nun bu adaylığı sonuna kadar hak ettiğini söyleyiverdi. Öyle kısa, bir cümlelik bir açıklama da değildi bu. Mustafa Destici’nin söylemlerini bir daha hatırlayalım:

“Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı kesinlikle Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan bir geri adım atmayacağını düşünüyorum. Kemal Bey'in sonuna kadar da hakkı olduğunu düşünüyorum. Çünkü hem o 7’li ittifakın en büyük partisinin genel başkanıdır hem de hem o ittifakın oluşması için çok büyük gayret göstermiş, özveride bulunmuştur. Hatta kimsenin gösteremeyeceği özveriyi göstermiş, bugüne kadar bu masayı taşımıştır. Yani masa bugüne kadar dağılmamışsa bunda da yine Kemal Bey'in çabası, gayreti büyüktür. Onun için ben Kemal Bey'in adaylığının da hakkı ve Millet İttifakı açısından da hakkaniyetli bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Eğer bir hak konuşulacaksa, bir hakkaniyetten bahsedilecekse orada adaylık Kemal Bey'in hakkıdır diye düşünüyorum.”

Destici’nin bu söylemlerinden kısaca varabileceğimiz sonuç, Cumhur İttifakı’nın içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını can-ı gönülden isteyen bir kesim olduğudur. İttifak içinde yer alan bir partinin genel başkanından, yani ilk ağızdan duyduğumuz bu cümleler, aslında 6’lı masanın hep tartışılan cumhurbaşkanı adayını belirleme stratejisinde önemli bir etken olacağını düşünüyorum.

Daha da açmak gerekirse 2019 yerel seçimlerinde İstanbul (2 kez), Ankara, Adana, Antalya ve Mersin’i (İzmir ve Eskişehir’i saymıyorum) alarak Ak Parti iktidarına ilk büyük yenilgisini yaşatan Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi kariyerinin de en parlak dönemlerini yaşıyor.

Seçimlerin ardından 6’lı masayı bir araya getiren, Sayın Destici’nin de belirttiği gibi bu ittifakı oluşturmada büyük çaba gösteren Kılıçdaroğlu, arkasına aldığı rüzgarı daha da hiddetlendirmeyi başardı. CHP’nin içinden “Adayımız Kılıçdaroğlu” açıklamaları çok sık olmasa da yavaş yavaş dillendirilmeye başladığı günden beri Kılıçdaroğlu’nun siyasi söylemlerinin ve verdiği mesajların da değişmeye başladığını görüyoruz.

Helalleşme söylemiyle geriye dönük bir iç hesaplaşma sinyalleri veren Kılıçdaroğlu gündeme dair de inisiyatif alan, daha net açıklamalar yapmaya başladı. Kılıçdaroğlu’nun birkaç tweetine göz atalım:

“Sevgili halkım, bunların Saraydan atanma bakanı “biz ÖTV’yi artıracaktık, Kılıçdaroğlu konuştu” demiş. Söz verdim, seçimden sonra ÖTV indirilecek. İkinci el fiyatına yeni araba alacaksınız. Bunların atanmışlarına gelince, her şeyleri skandal, ciddiye alınacak bir tarafları yok.”

KPSS ile ilgili yorum yapmıyorum çünkü sınavın şaibesi bir yana, mülakatlar zaten şaibeli, haliyle sonuçlar kesin şaibeli. Bakanlığa da bunun için gitmiştim. Sarayın kendi şaibesini çözme şovuna ise sadece gülüyorum. Merak etmeyin, birkaç ay sonra kökten çözeceğiz.

Gençlere sesleniyorum: Faizli KYK borçlarını ödemeyin! Bir sene içinde iktidara geliyoruz sözünü verdiğim gibi, sizden sadece ana para talep edilecek, o da iş bulduğunuzda.

Kılıçdaroğlu’nun tüm bu söylemleri, inisiyatif aldığı, sözler verdiği ve cumhurbaşkanlığına aday olmak istediği sinyallerini de beraberinde getiriyor.

Ancaaak…

6’lı masada Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortak aday olarak çıkması konusunda bir uzlaşmaya varıldığını henüz düşünmüyorum. 6’lı masayı tek tek ele alacak olursak İYİ Parti içindeki bir kesim, Kemal Kılıçdaroğlu’na 2018’den kalan bir vefa borçları olduğunu düşünerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığına sıcak bakabilir. Bununla birlikte, son dönemde İYİ Parti’nin oylarının artmasıyla, her ne kadar Meral Akşener’in “Ben başbakan olacağım” söylemi olsa da, bir kesimin Akşener’in adaylığının da seçenekler arasında pekala olabileceğini düşündüklerine eminim.

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun adaylığını sorgusuz sualsiz kabul edeceklerini ise hiç sanmıyorum. Kılıçdaroğlu ortak bir kararla aday olarak çıkmazsa Babacan ve Davutoğlu da kendi adaylıklarını açıklayacaklardır. Demokrat Parti Lideri Gültekin Uysal’ın nispeten daha uzlaşmacı bir tavır sergileyeceği söylemlerinden anlaşılıyor. Temel Karamollaoğlu, net bir tavır sergilemek yerine açıklamalarında hep istişare ve uzlaşı vurgusu yaparak bir nevi 6’lı masada ikna edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Şimdi geldik işin çetrefilli kısmına…

Ya tüm bunlar katmanlı bir seçim stratejinin bir parçasıysa?

Yani, 6’lı masa net bir aday söylemeden, süreci bilerek gererek Cumhur İttifakı’nın istikrarlı bir seçim stratejisinin yürütemeden seçime girmesini sağlamak için bir plan yapmış ve o plan dahilinde hareket ediyor olabilir mi?

Çünkü Ak Parti iktidarının bu seçimde stratejisini vaatlerden ziyade kişiler üzerinden kurmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla “Adayınızı açıklayın” söylemi de bunun bir göstergesi. Öte yandan TÜİK’in üstten ve alttan bastırıp yanlarından incelttiği halde açıkladığı enflasyon ortadayken ekonominin iyi olduğu ve hatta daha da güçleneceği vaadinin kemikleşmiş seçmen dışında bir karşılık bulamayacağı da bir gerçek.

Nitekim hemen her seçim öncesinde iktidar tarafından bedava dağıtılan makarnayı 2-3 lira daha ucuza almak için Tarım Kredi Kooperatifleri önünde sabahın 7’sinde sıraya giren vatandaş için “İhracatta Cumhuriyet tarihi rekoru kırdık” demek de artık pek bir şey ifade etmiyor.

6’lı masanın bu dönemlerde göstereceği bir adayın, Cumhur İttifakı ve ona yakın medya tarafından seçime kadar yıpratılıp olabildiğince güçsüzleştirilmesi Ak Parti ve dahi Cumhur İttifakı’nın elindeki en önemli koz olarak bulunuyor. Dolayısıyla ortada net bir aday yokken Cumhur İttifakı’nın bir seçim stratejisi oluşturmakta zorlanıyor.

Peki bu plan nasıl işleyecek, kim aday olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu, seçimde kendisine asla oy vermeyi düşünmeyen ancak iktidarın da değişmesi gerektiğini düşünen bir seçmen kitlesinin elbette farkında. Bu noktada CHP içinde siyaset yapan iki isim ön plana çıkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş…

Bu iki isim kıyaslandığında ise Mansur Yavaş’ın çok daha büyük bir kitleye hitap ettiği çok açık. Öyle olmasa bile art arda iki seçimle kazanılan İstanbul’u bırakmak CHP’nin oynayacağı çok büyük bir kumar hatta kaybederse intihar olur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” sözünü bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

Sözün özüne gelirsek

Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığının, iktidarın değişmesini isteyen seçmen için önemli bir uzlaşı noktası olacağı aşikar. Ancak bu ismi şimdiden deklare etmek, aynı zamanda yıpratılmaya çalışılmasının önünü açmak ve Cumhur İttifakı’na bir seçim stratejisi oluşturma şansı vermek demek. Kemal Kılıçdaroğlu da bunun farkında olarak süreci bilerek ağırdan alıp, hali hazırda ekonomiden dolayı güç kaybeden Ak Parti’nin önüne yeni bir seçenek sunmak istemiyor olabilir.

Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 2019 yerel seçimlerinde kazandığı zaferin ardından, kendisini 6’lı masanın beyni olarak konumlandırıp, gösterdiği adayla cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması halinde, adını CHP tarihinin önemli isimleri arasında yazdıracağının da farkındadır.

Ya da…

Belki ben çok derin düşünüyorumdur ve Sayın Kılıçdaroğlu herkese ve her şeye kulağını tıkayıp aday olarak siyasi kariyerinin en büyük kumarını oynar.

Bekleyip göreceğiz…