Her şey bir damlayla başlar.

Bir damla suyla filiz verir tohum, bir damla suyla can bulur doğa. O damla, bazen bir nehrin başlangıcı, bazen bir şehrin umudu olur. Fakat biz, umudumuzu hoyratça harcıyoruz. Gözümüzün önünde tükenen sulara, kurumaya yüz tutan toprağa, sessizliğe gömülen kuş seslerine alışıyoruz.

Ve farkına varmadan en büyük kaybı yaşıyoruz: duyarsızlık.

Eskişehir’in kalbinde bir yara açılıyor.

Porsuk Çayı…

Yıllardır bu şehrin nefesi, serinliği, güzelliği. Ama artık fısıldar gibi akıyor. Debisi yüzde 30’lara kadar düşmüş. Oysa eskiden yaz akşamlarında kenarına oturup suya bakarak huzur bulurduk. Şimdi o ses neredeyse duyulmaz oldu. Çünkü biz sustukça, doğa da susuyor. Bugün konuşmazsak, yarın su yerine sessizlik akacak o çaydan.

Mihalgazi’de, Atalan’da, Alpagut’ta altın madeni arama çalışmaları planlanıyor. Kağıt üzerinde “yatırım” olarak sunulan bu projeler, aslında geleceğimizin üzerine serilen ince bir kefen. Madenin bulunduğu yer sadece bir toprak parçası değildir; orada yaşayan binlerce canlının, akan suların, bereketli ovaların evidir. O su kaynakları yok olursa, altının hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü susuz bir hayat, altınla satın alınamaz.

Sakarya Nehri de aynı sessiz tehlikenin eşiğinde. Kaynağından aldığı yaşam gücü, yavaş yavaş tüketiliyor. Kıyısına yapılan her bilinçsiz kazı, atılan her atık, dikilen her beton duvar, nehrin nefesini biraz daha kısıyor. Ve şimdi, Sakarbaşı’nın kurumaya başlamasıyla, Eskişehir’in geleceği tehlike sınırını aşıyor.

Bu söz aslında bir uyarı değil, bir son çağrıdır. Çünkü bir şehir, suyunu kaybettiğinde sadece susuz kalmaz; kimliğini de kaybeder.

Porsuk’un durgun yüzeyinde artık sadece yansıyan binalar değil, ihmallerimiz de görülüyor. Her damla, gecikmiş bir vicdan muhasebi gibi akıyor. Ve biz hâlâ “ekonomik gerekçe” diyerek, yaşamın özüne sırt çeviriyoruz.

Altının parlaklığı gözümüzü kamaştırmasın; çünkü o parlaklığın bedeli karanlıktır.

Suyun yok olduğu bir dünyada, ne tarım kalır, ne nefes alacak orman, ne de çocuklarımızın yaşayacağı bir gelecek. Kazandığımız her kuruş, kaybettiğimiz bir damla suyla ölçülür artık.