Eskişehir’de 14 yıldır her ayın ilk cumartesi günü gönüllü Sayın Sevim ŞAHİN rehberliğinde yapılan, Eskişehir Küçük Millet Meclis toplantıları, Türkiye’de katılımcı demokrasinin en istikrarlı örneklerinden biridir.
EKMM’de bu ayın gündemi, artan su krizleri, kentlerin geleceği ve sürdürülebilir yaşam tartışmaları açısından oldukça kritik bir başlık olan su sorunu işlendi. Konuk ise İnşaat Mühendisi Sayın Bülent ERKUL’ du.
EKMM’de ki etkinlik önemliydi. Çünkü ülkemizde doğa kendi kendini yenileyebilecek eski gücünü yitirdi. Bu yüzden sürekli temiz ve kaliteli su kaynağı bulma olanağımız kalmadı. Suyun alternatifi yoktur. Yerine bir şey koyamayız. Su kaynaklarının tükenmek üzere olduğu konusunda uzmanlar ve kurum/kuruluşlar da son zamanlara ciddi uyarılarda bulunuyor.
Birleşmiş Milletler tarafından Dünyadaki Kuraklık Noktaları 2023- 2025 Raporu yayımlandı. Raporda, “Türkiye 2030’a kadar su fakiri ülkelerden biri olacak. Türkiye, su stresi, tarımsal kırılganlık, yeraltı su kaynaklarının tükenmesi ve kentleşme baskıları yüzünden gelecekte daha ağır kuraklık krizleriyle karşı karşıya kalabilir” ifadeleri yer aldı.
Raporda ayrı bir yer ayrılan Türkiye’de, çöl iklimine benzeyen bir iklimin görülmesi olasılığının artması nedeniyle bu kuraklıktan etkilenme potansiyeli en yüksek ülkeler arasında görülüyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre de 2025 yılında su stresi yaşayan ülkelerin oranı %34’e, su kıtlığı yaşayan ülkelerin oranı ise %15'e ulaşabilir. Ayrıca 2050 yılında 9,4 milyara ulaşması öngörülen dünya nüfusunun %40'ı su sıkıntısı çekebilir.
Küresel iklim değişikliği, ülkemizde, yağış rejimlerindeki değişim, artan sıcaklıklar ve su kaynaklarının azalması ciddi bir kuraklık riskini beraberinde getiriyor. Türkiye’de artan su talebi ve yanlış su yönetimi sorunu derinleştiriyor. Yağış miktarlarının azalması, yeraltı su seviyelerinin düşmesine ve su kıtlığı tehdidinin artmasına neden oluyor.
Ülkemizdeki yağışlarda Türkiye genelinde normale göre %33; İç Anadolu’nun batısı, Güneydoğu Anadolu ve Ege bölgelerinde ise %60’tan fazla azalma gözlemlendi.
Türkiye’de azalan yağışlar baraj stoklarını da olumsuz etkiliyor. Türkiye’de baraj doluluk oranları kritik seviyelere inmiş durumda. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde su rezervleri önceki yıllara göre önemli ölçüde azalırken Türkiye’nin yıllık kişi başına düşen su miktarı ise 1.300 metreküp seviyesine geriledi.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Kuraklık Yönetimi Raporu’na göre de nüfus artışı ve su tüketimindeki plansız büyüme devam ederse, Türkiye 2030 yılı itibariyle kişi başına düşen su miktarının 1.000 metreküpün altına inerek 2070 yılına kadar su kıtlığı seviyesine gerilemesi devam edecektir.
WWF Türkiye’nin yayımladığı güncel verilere göre de Türkiye’de suyun %74’ü tarımda, %15’i sanayide ve %11’i evsel kullanımda tüketiliyor. Ancak tarımda kullanılan suyun büyük bir kısmı açık sulama sistemleri nedeniyle boşa harcanıyor.
Ülkemizde tarımda damla sulama ve modern sulama tekniklerine geçiş sağlanmadığı takdirde, mevcut su kaynaklarının sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri ortaya çıkıyor. Sanayi ve kentsel alanlarda da suyun geri dönüşümü konusunda ciddi eksiklikler de bulunuyor.
Ülkemizin yüzey ve yer altı tatlı su potansiyeli yılda 112 km3. Günümüzde 95 km3 yüzey suyu potansiyelimizin ancak 27,5 km3ünden yararlanabiliyoruz. Bu kaynakların yaklaşık %76’sı sulamada, %14’ü içme suyu olarak, %10’u ise sanayide kullanılıyor.
Dünya ve ülkemizde, bugünkü nesiller için değil, gelecek nesiller ve diğer canlılar için de temiz tatlı su kaynaklarını korumak hayli önemlidir
Bu nedenle de ülke ve Eskişehir’deki su tasarrufu, su kaynakları bilinçli bir şekilde kullanılmalı ve bilinçsiz tüketim ile birlikte meydana gelen israf da önlenmelidir. Kaynak kullanımının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi de sağlanmalıdır. Çünkü suyun her damlası bir hayattır, israf edilmemelidir.