Küresel dijital oyun sektörü her yıl devasa adımlarla büyüyor. Artık oyun dediğimiz şey, yalnızca gençlerin bilgisayar başında vakit öldürdüğü bir eğlence değil; milyarlarca doların döndüğü, milyonlarca kişiye ekmek kapısı açan, eğitimden savunma sanayisine kadar geniş bir alana dokunan bir endüstri. Ve işin ilginci, bu dev endüstri artık yalnızca büyük teknoloji merkezlerinde değil, Türkiye’de de şekillenmeye başladı.

Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde açılan Dijital Oyun Tasarımı Bölümü, işte tam da bu dönüşümün önemli bir işareti. “Bölüm açıldı” deyip geçmek kolay, ama burada yapılan, aslında geleceğe dair güçlü bir yatırım. Çünkü dünya artık yalnızca doktor, mühendis, avukat yetiştiren değil; yaratıcı düşünceyi teknolojiyle harmanlayan profesyonellerin peşinde.

Bölümün müfredatı da epey kapsamlı. İlk yıllarda “Temel Tasarım Eğitimi”, “Anatomi ve Figür Çizimi” gibi derslerle sağlam bir görsel tasarım altyapısı veriliyor. Sonra “Oyun Tasarım Temelleri” ve “Oyun Anlatısı ve Senaryo Yazımı” ile işin hikâye kısmına giriliyor. Çünkü artık bir oyun yalnızca grafiklerden ibaret değil; ruhu, karakteri, hikâyesi var.

Teknik taraf ise “Programlamaya Giriş” ile başlıyor. İlerleyen yıllarda “3B Modelleme”, “Karakter Tasarımı”, “Hareket Tasarımı”, “Oyun Motoru Kullanımı”, “Materyal, Işık ve Render”, “3B Animasyon Üretimi” ve “Ortam-Seviye Tasarımı” gibi derslerle oyun geliştirmenin tüm teknik aşamalarına hâkim olunuyor. Mezuniyet öncesi ise “Dijital Oyun Tasarım Projesi” ve “Portfolyo Geliştirme ve Sunumu” dersleriyle öğrenciler gerçek hayata hazırlanıyor.

Bu müfredatı okurken aklıma şu geliyor: Bir öğrenci bu bölümden mezun olduğunda yalnızca oyun yapmayı değil, oyunun hikâyesini yazmayı, görsel dünyasını kurmayı, teknik altyapısını tasarlamayı ve onu dünyaya sunmayı öğrenmiş oluyor. Yani burada bir nevi “oyunun baştan sona mimarlığı” öğretiliyor.

Şimdi biraz da işin toplumsal tarafına bakalım…

Türkiye’de yıllardır aynı klişe tekrarlanır: “Gençler iş beğenmiyor.” Sanki tüm mesele buymuş gibi. Ama gençlerin iş beğenmemesi değil, değerinin karşılığını alamaması asıl sorun. Düşük maaşlar, artan iş yükleri, yıllık izinlerin bile borç gibi verilmesi… Bu şartlarda, kim hevesle çalışmak ister ki?

Eskiden aileler “aman memur ol, maaşın garanti olsun” derdi. Bugün ise gençler memurlukta bile geleceğini göremiyor. Çünkü artık yalnızca güvenli maaş değil; yaratıcılığını kullanabileceği, dünyayla entegre olabileceği, ürettiğinin karşılığını alabileceği işler istiyor.

İşte tam bu noktada Anadolu Üniversitesi’nin bu adımı önemli. Çünkü bu bölüm, gençlere “Dünya ile yarışabileceğiniz, küresel ölçekte iş üretebileceğiniz alanlar var” mesajı veriyor. Sadece Türkiye pazarına değil, global oyun sektörüne hitap edebilecek bir kapı açıyor.

Ben bu bölümü yalnızca “oyun yapmak isteyenler için” değil, genel olarak yaratıcı üretim yapmak isteyenler için de önemli bir fırsat olarak görüyorum. Çünkü yaratıcılık, geleceğin en büyük sermayesi. Ve yaratıcı işlerde başarılı olanlar, sınırları aşabiliyor.

Bu tür bölümler açmak tek başına yetmez. Öğrencilerin ürettiği projelerin desteklenmesi, sektörle bağlantılar kurulması, girişimcilik ve yabancı dil desteğinin güçlendirilmesi şart. Yoksa diploma elde, hayaller ise tozlu raflarda kalır.

Artık “işini yapıp giden” meslek dallarının cazibesi azalıyor. Yerine, dijitalleşen dünyada söz sahibi olabilecek, yaratıcı üretim yapabilecek, ufkunu ülke sınırlarının ötesine taşıyabilecek meslekler geliyor. Ve belki de geleceğin en çok konuşulan oyunları, şu anda Anadolu Üniversitesi sıralarında oturan gençlerin ellerinden çıkacak.

O zaman oyun başlasın… Ama bu kez, kuralları gençler yazsın.